Hiç düşündünüz mü, bir başlarına sözcükler nedir ki?
Bana göre birer hiç! Bir sözlüğün, bir dilin öğelerinden her biri gibi; oysa bunlar söze dönüştüklerinde, sınırsız birer güçtürler. Konfüçyüs’ün söylediği gibi: “Sözcüklerin gücünü anlamadan, insanların gücünü anlayamazsınız.”
Neden diye sorsak?..
An gelir sözcükler bizi korkutur!
Kimi zaman toplu bir tabancanın namlusundan fırlamış birer mermi gibidirler. Usta bir atıcının gözünden tam hedefini bulurlar. Kimi zaman bir makineli tüfekten yaylım ateşle gelen mermilere benzerler. Bu kurşun sağanağından korunmak için kendimize sığınacak bir yer ararız. Gün olur, ortaya sıkılan serseri kurşunların hedefi durumuna da gelebiliriz. Bu yüzden her sözcük bir mermidir aslında. Şarjöründe beklediği sürece bir sorun yaratmazlar; ancak namluya sürüldükleri anda tehlikeli, yaralayıcı, hatta ölümcüldürler.
Yunus’un dediği gibi:
“Söz ola kese savaşı / Söz ola bitire başı / Söz ola ağılı aşı / Yağ ile bal ede bir söz”
Korkum elbette boşuna değil! İnsanoğlunun dili kullanmaya başlamasından bu yana, sözcükler bir kavgaya neden olabildikleri gibi uzun sürecek bir savaşı da başlatabildiklerini okuyoruz, yaşıyoruz.
An gelir sözcükler bizi sevgiye yönlendirir!
Özellikle birer kadife dokunuşuyla okşadıkları zaman… Önce beynimizde ses verirler; sonra tenimizde, yüreğimizde duyumsarız onları; sevgiyle, sıcaklıkla, sevecenlikle, içtenlikle… Sevdayı anlatırlar; kışkırtarak, özleterek, buluşturarak… Sözcüklerin olağan üstü bir büyüsüdür duygularımızı eyleme geçiren, aklımızı başımızdan alan, yaşama tutunmamızı sağlayan, umut veren, coşturan…
An gelir sözcükler aklımızın, yüreğimizin seslerini aktarırlar! Kimi zaman suskunlukla, kimi zaman da çığlıklarla… Söze büründüklerinde boyutunu kestiremediğimiz bir güce erişmiş olurlar.
Sözcükler yaşamımızı olumlu yönde değiştirebildikleri gibi, yıkabilirler de… Yaşarken cenneti de bulabiliriz, cehennem ateşinde de yanabiliriz. Bu yüzden onları kullanırken, yüreğimizden çok aklımızın sesine kulak vermemiz gerekir.
Galiano’nun bir yazısında okumuştum: Eski zamanlarda, Onas yerlileri birçok tanrıya taparlarmış. Baş tanrının adı Pemaulk’muş. Pemaulk, sözcük anlamına geliyormuş. Birçok gelenekte de söze tanrısal bir güç vermeleri boşuna olmasa gerek! Sanki yaratma gücünü içlerinde barındırıyorlarmış gibi…
Shakespeare, kim ne derse desin sözcükler dünyayı değiştirebilir, diyordu.
Ben de kendi payıma, sözcüklerim aracılığıyla beyninize, yüreğinize seslenebildiğim oranda, dünyanın yalnızlığını eksiltmede bir katkım olduğuna inanıyorum.