Afrin’de YPG güçlerinin Beşar Esad rejimiyle anlaştığı yönündeki iddiaların ardından 20 Şubat’ta Suriye ordusuna bağlı İran destekli Ulusal Savunma Güçleri’nin Afrin’e girdiği haberleri basına yansıdı. Yerel medya, Esad yanlısı konvoyların, Türkiye ve ÖSO güçlerinin açtığı top ateşi sonucu durdurulduğuna yer verirken, çeşitli kaynaklarda ilerleyişin sürdüğü iddialarına rastlamak mümkün. Kuşkusuz, anlaşma detayları netleştikçe Afrin’deki yeni durumun Türkiye ile Esad rejimi ve İran arasında uzun soluklu bir çatışmaya evirilip evirilmeyeceği üzerine daha sağlıklı değerlendirmeler yapabileceğiz. Henüz resmi kaynaklarca doğrulanmış olmasa da, sahadaki gelişmeler, İran destekli Ulusal Savunma Güçleri’nin Afrin’de YPG ile Türkiye arasında bir tampon oluşturmaya çalıştığı izlenimini veriyor.
YPG’nin Afrin’i Esad rejimine teslim etmek üzere anlaştığı iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Eğer rejim buraya PKK/PYD’yi temizlemek için girerse problem yok. PKK’yı korumak için giriyorsa Türk askerini kimse durduramaz” diyerek Türkiye’nin duruşunu ortaya koymuştu. Nitekim konvoyların top ateşine tutulduğuna ilişkin haberler, Ankara’nın Esad rejimi ve İran’ı doğrudan karşısına almaktan çekinmediğini gösteriyor.
Ne var ki, Türkiye’nin Suriye’de yürüttüğü askeri operasyonların büyük ölçüde Rusya’nın hava sahası kullanımına onay vermesine bağlı olması, eldeki seçenekleri sınırlayan önemli bir faktör. Dolayısıyla, Esad yanlısı güçlerin Afrin’e girdiği haberleri ardından, Rusya ve İran devlet başkanları ile yapılan telefon görüşmeleri ve toplantı tarihlerinin belirlenmesi Afrin ve İdlib üzerinden yeni birtakım pazarlıkların yapılacağını düşündürüyor. Bir anlamda çatışmaların önüne geçecek hem de askeri kazanımları anayasal çerçeve ile güvence altına alacak siyasi çözümlere hız veriliyor denebilir. Bu arada Afrin’de İran destekli milislerle çatışmalar sürdüğü sırada, Rusya’nın hava sahasını açık tutarken, Ankara ile Esad rejimi arasında doğrudan diyalog kurulması yönündeki çağrılarını da not düşmek gerek.
Birinci ayını dolduran Zeytin Dalı Operasyonu başlamadan önce Rusya’nın Afrin’deki Kürtlere, Türklerin saldırmasındansa, Esad rejimine teslim olmaları için baskı yaptığı, bir nevi ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalıştığı biliniyordu. Dolayısıyla, Rusya’nın böylesi bir anlaşmanın dışında tutulduğu iddiaları akla yatmıyor. Öte yandan, bu yeni gelişmenin Türkiye’nin ABD ile ilişkileri normalleştirme yönünde adım atmasının hemen ardından, Menbiç’in Türk-ABD ortak idaresine bırakılma senaryoları tartışılırken gelmesi düşündürücü. Esad’ın Afrin’e girmesi, özellikle YPG güçlerini oradan çıkardığı veya silahlarına el koyduğu takdirde Zeytin Dalı Operasyonu’nun gerekçesi ortadan kalkmış olacak. ABD’nin ise Türkiye Afrin şehir merkezine ilerlediği takdirde yol açabileceği sivil kayıpların önüne geçecek, hem Rusya hem de rejimle koordine edilmiş bir ara formüle destek vermiş olması ihtimal dahilinde. Washington zaten Fırat’ın batısını etkinlik alanı saymadığını daha önceden ifade etmişti.
Yedinci yılına giren Suriye Savaşı’nda Esad yönetimi sahadaki gücünü pekiştirdikçe, gerek ABD gerekse Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığının meşruiyeti giderek tartışmalı bir hal alıyor.
2015’te Rusya’nın Suriye’ye doğrudan müdahalesi neticesinde savaşın yönünün Esad lehine çevrilmesinden bu yana, “Büyük balığın er geç küçük balıkları yiyebileceği olasılığı” kafaları kurcalıyordu. Esad’ın Afrin anlaşması sayesinde, İdlib’te elinin rahatlayacağını, muhalifleri sindirmeye çalışacağı, Fırat’ın doğusunu da ele geçirmek için hamle yapabileceğini tahmin etmek güç değil. Geçtiğimiz haftalarda Deyr el Zor’da ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri ile Suriye ordusu arasında yaşanan çatışmalar bu yönde bir hamlenin ilk işareti olarak kabul edilebilir.
Rusya ve İran savaşın başından bu yana Esad rejimini iktidarda tutmak için yaptıkları maddi manevi yatırımların karşılığı olarak Suriye’deki askeri varlıklarını güvence altına almak istiyor. ABD ise Fırat’ın doğusunu terk etmeye niyetli olmadığını ortaya koydu. Her ne kadar Washington, Suriye’deki varlık sebebini IŞİD’in geri dönüşünü engellemek olarak ifade etse de, uzun vadeli hedefinin İran’ı Suriye’den çıkarmak olduğunu gizlemiyor. Bu bağlamda Akdeniz’e ulaşacak bir İran koridorunun önüne geçmek isteyen ABD, Fırat’ın doğusunda elinde tuttuğu bölgeyi, özellikle Suriye- Irak sınırının kontrolünü bırakmak istemeyecektir. Keza, sırtını ABD’ye dayamış Kürtler de barış masasında pazarlık kozu olarak elinde tuttuğu topraklardan kolay kolay vazgeçmeyecektir. Bu durumda Esad güçleri ile ABD arasında olası bir çatışmayı önlemek için Rusya’nın devreye girmesi beklenebilir. Ancak Rusya’nın bu yönde bir niyeti olduğundan bağımsız, giderek güçlenen Esad’a ne ölçüde sözünü dinleteceği de şüpheli görünüyor. Geçtiğimiz hafta İsrail’in İran’a ait insansız hava aracını düşürmesi ardından başlatılan operasyonlar neticesinde İsrail’e ait F16’nın vurulması ve tüm bu gelişmelerin İsrail ile Rusya arasındaki koordinasyona rağmen yaşanmış olması Suriye’de dengelerin değişmeye başladığını düşündürüyor. İsrail’in Suriye’de İran’a ait askeri tesislerinin haritalarını yayınlayarak, bu hedeflerin yok edileceğini duyurması, Suriye’deki savaşın yeni cephelere sıçrayarak genişleyebileceği riskini önümüze getirmekte.
Bölgesel çekişmelerin bir kıvılcımla rahatlıkla kontrolden çıkarak küresel bir savaşa dönüşebileceği kaygı verici bir dönemden geçmekteyiz. Türkiye, Afrin tam anlamıyla YPG unsurlarından arındırılmadığı müddetçe Zeytin Dalı Operasyonu’na son vermeyeceğini, hatta yakın zamanda Afrin şehir merkezine kuşatma başlatılacağını duyurdu. Esad’ın Afrin’de YPG’yi himayesi altına alması, bunu da İran destekli milisler aracılığıyla yapması, Ankara’nın Kürtler konusunda güvenlik kaygılarına ilişkin destek beklediği Rusya ve İran’ın ABD’den farklı bir duruşa sahip olmadığını gözler önüne seriyor. Afrin’deki gelişmelerin Türkiye’yi İran ve Esad güçleriyle karşı karşıya getirerek, savaşın içine iyice çekme riski var. Bu durumda Rusya’nın pozisyonu ne olur? Türkiye sınırlarında Esad’la yeniden komşu olmaya hazır mı? İran koridoru Kürt koridorundan daha mı az tehlikelidir? Bu konuları da gelişmelere bağlı olarak ilerleyen günlerde tartışıyor olacağız.