Ülkemiz dahil tüm devletlerin, Struma’nın felaketle sonuçlanan sürecinde tüm yaptıkları, yapmadıkları ve yapamadıkları ile yüzleşmeleri insanlık adına en anlamlı tavır olacaktır.
Tarihin görüp görebileceği en gaddar, en şeytani kötülükten kaçmayı planlamaktan başka çaresi olmayanların trajik hikâyesidir Struma. Cehennemden kaçıp, bir umut kırıntısıyla cennete bilet aldıklarını sananların hüzünlü hikâyesidir Struma. Eşiyle, çocuğuyla, sevgilisiyle Tanrı’nın ona bahşettiği hayata tutunabilmenin son refleksini göstermeye çalışanların kara hikâyesidir Struma.
Nazizm’in bir tek Yahudi kalmayana kadar uygulamaya koyduğu ‘nihai sonuç’ projesi Almanların işgal ettiği tüm Avrupa’ya yayılırken, Romen Yahudileri de bundan nasiplerini almaya başlayacaklardı.1941’lerin başında Romanya’nın Yaş kentinde tam 4 bin Yahudi çoluk çocuk denmeden salt Yahudi oldukları için topluca katledilince, Romen Yahudilerinin ülkelerini terk etmekten başka çareleri kalmayacaktı.
İçlerinde, ünlü doktorların, avukatların, mühendislerin ve işadamlarının olduğu tam 769 Romen Yahudi’si, kötülükten kurtulmak umuduyla, son 15 yılını Tuna Nehri üzerinde hayvan taşımacılığı ile geçirmiş olan ve içinde sadece 100 kişinin barınabileceği yüz yaşında köhne bir gemiyi ayarlamışlardı. Oysaki geminin işletmecileri kendilerine devasa başka bir geminin fotoğraflarını göstererek bilet satacaklardı, savaşın insanı ahlaken nasıl çökerttiğini bir kez daha gösterircesine.
İnsan yalnız doğar, yalnız ölür ve muhtemelen de yalnızlık içinde yaşar. Struma kurbanları yalnızlıklardan en yalnızlığı yaşayarak, 1940 yılının aralık ayında Köstence’den Filistin’e gitmek için İstanbul’a yöneldiklerinde muhtemelen yalnızlıklarını sadece Tanrı ile paylaşıp, umuda yol aldıkları hayaline kapılacaklardı. Zorlukla İstanbul Limanına gelindiğinde yalnızlığın ne olduğunu kışın o dondurucu ayazında daha iyi anlayacaklardı. Savaşın ortasında ilgili devletler stratejilerine uygun davranmak durumunda kalınca cennet arayışındaki 769 kişi tam burada 70 gün boyunca bir mucize bekleyecekler ama gerçekleşemeyecekti.
Türkiye parlamentosu nihai varış ülkesi için vizesi olan göçmenlerin Türkiye’den geçmelerini kabul eden yasayı tam bir sene önce kabul etmişti. Üstelik vizesiz göçmenleri taşıyan küçük gemilerin karasularından geçmesine insanlık adına da göz yummuştu. Böylelikle binlerce masumun hayatını kurtaran bir ülke olmuştu. Ama bu sefer İngilizlerin büyük baskısı ve tehdidi altında kalacaktı. Struma yolcularının hiç birisinin vizesi yoktu. İngilizlerin meseleyi çözmesi beklendi. Lakin İngilizler Filistin’deki Arapları karşılarına almamak için geminin Filistin’e gitmesini kesinlikle kabul etmezken Romanya ise Türkiye’nin gemiyi Köstence’ye geri yollama talebine, Almanya’nın isteği doğrultusunda karşı çıkacaktı. Almanya’nın planı ise geminin Filistin’e varıp bölge halkının İngilizleri düşman bellemelerini sağlamaktı. İngilizler çözüm getiremediler.
Savaşın taraflarının çıkarları arasında sıkışan Struma 23 Şubat 1942’de Karadeniz’e sürüklenecek, ertesi sabah ise bir Rus denizaltısı tarafından torpillenerek batırılacaktı. 103’ü çocuk, 269’u kadın olmak üzere 768 kişi cennete kavuşmayı düşlerken Karadeniz’in azgın ve dondurucu sularında hayata veda edeceklerdi. Geriye Türk balıkçıları tarafından ölüme ramak kala kurtarılan sadece bir kişi kalacaktı.
Nazizm insanlığın ortak hafızasında onarılmaz yaralar açtı. Nefret söylemi ile başlayan sürecin sonunda, içinde çocukların da bulunduğu milyonlarca masum insan katledildi.
Struma ise bu korkunç sürecin simgesi olarak hafızamızda yerini almış durumda.
Ülkemiz dahil tüm devletlerin, Struma’nın felaketle sonuçlanan sürecinde tüm yaptıkları, yapmadıkları ve yapamadıkları ile yüzleşmeleri insanlık adına en anlamlı tavır olacaktır.
Bizim için ise elden gelen, insanlık tarihinin bu benzersiz kolektif kötülüğün sadece ve sadece unutulmamasını sağlamak. Kurbanları anmak, kötülüğün gücünü bıkmadan usanmadan anımsatmak, yeni kötülüklerin oluşmasına karşı panzehir olacaktır. Ortak hafızamızın hatırlatma işlevi Şeytan’ı engelleyecek yegâne silahımız.
Bu arada, ummak istiyoruz ki Polonya hükümeti de son çıkardığı Holokost ile ilgili yasayı tekrar değerlendirecek ve Holokost’un inkarına kadar gidebilecek şeytani düşünceleri engelleyecektir.
Bu bağlamda Struma faciasının her sene anılmasında yolumuzu açan ve büyük destek veren devletimize, Sayın Valimize, Dışişleri Bakanlığımıza teşekkürü büyük bir borç biliyoruz.
Bir teşekkürümüz de, Struma faciasını romanlarında konu ederek kurbanların anılmasında ve kötülüğün unutulmamasında büyük emekleri geçen Türk yazarlarımıza.
Gelin, insanlığın selameti adına, saf kötülüğün tekerrürünün engellenmesi adına, “Hiçbir zaman unutma” diyelim…
Not: Bu makale 22 Şubat 2018 tarihinde Sarayburnu Liman’ında yapılan Struma Kurbanlarını Anma Töreni’nde yaptığım konuşmanın metnidir.