Ne mutlu ki bu sene çok ağır geçen grip sezonuna ayrılan sürenin sonuna geliyoruz. Fakat sezon sonu indirimlerini nasıl yakalıyorsam grip de beni yüzde 70 iskontolu bağışıklık sistemimle yakaladı. Gribe bilimsel yaklaşmadan önce bir kurtlarımı dökeyim izin verirseniz. Meğer ben bunca yıl soğuk algınlığı geçirip grip oldum havalarında dolaşmışım. Meğer grip olunca eşofman altı, sweatshirt ve iki çift çorapla bir hafta boyunca bütünleşiyor, gün içinde uyumadığın iki saat bulduğunda sağlıklı günlerinde ne yaptığını hatırlamayacak kadar karamsarlığa girip yeniden uyuyormuşsun.
Grip virüsü nedir? Virüs ile bakterinin farkı nedir? Doktor hangisinde antibiyotik vermiyordu? Grip virüsü nasıl bir yılda evrim geçiriyor? İnfluenza, gribin havalı eş anlamlısından fazlası mı? A mı kötü, B mi? Ali Rıza Binboğa’nın dediği gibi “Öğretmen öğretir A B C” Ben de size influenza öğreteceğim 29 değilse de üç kere 40 yıl kölem olacaksınız.
Son sorudan başlıyorum. A kötü olan. Bir önceki sorunun cevabı da; hayır, fazlası değil, influenza gribin ta kendisi.
Haberlerde biyolojik silah olarak da kullanılan şarbonu tararsanız, bazen şarbon virüsü bazen şarbon bakterisi ifadelerine rastlayabilirsiniz. Nedense bu iki kelime, eş anlamlıymış gibi yazarlar tarafından kafalarına nasıl eserse kullanılmakta. Oysa virüs ve bakteri arasında o kadar fark vardır ki bana da yanlış kullananlara şarbonlu mektup yollamak esebilir.
Bakteriler virüslerden en az 100 kat daha büyüktür. Bakteriler canlıdır, virüslerin ise canlı mı cansız mı olduğu hâlâ tartışmalı. Yaşama dair bir faaliyeti yoktur, yemez, büyümez ve çoğalmazlar; ta ki canlı bir organizmaya giriş yapana kadar. Hâlbuki bir bakteriyi plastik bir yüzeye koysan da milyonlarca kez bölünüp çoğalabilir. Virüsler çoğalamaz çünkü içlerinde bulunan genetik kodlarını hücrelerdeki gibi işleme sokacak makineleri yoktur; bu yüzden bir virüs gibi -bu benzetme burada hiç olmadı- hücrelerinizin kontrolünü ele geçirip, onlara kendini kopyalatırlar. Virüs içindeki genleri hücreye boşaltır. Hücre o kadar virüs kopyalar ki sonunda içi tümüyle virüs kaplanır ve patlar. Hücreden dağılan yeni virüsler de diğer hücrelere saldırmaya gider. Patlayarak ölen hücreler de sümüğünüzle, balgamınızla vücudunuzu terk eder. Virüslerin hepsi sizi hasta ederken bakterilerin yalnızca yüzde 10’u enfeksiyona sebep olur. Örneğin bağırsaklarınızda yaşayan bakteriler olmasa perişanlık dereceniz gribi solda sıfır bırakırdı. Öte yandan bakterilerin, yuttuğumuz havayla beraber günde ortalama 12 kez ortaya çıkan o enfes gazın sorumlusu olduğu düşününce bakteriler sizi vezir de eder rezil de. Virüs vücudumuza saldırdığında bağışıklık sistemimiz onu hatırlayamaz veya tanıyamazsa enfeksiyon başlar. Virüs enfeksiyonlarında antibiyotik hiçbir işe yaramaz çünkü antibiyotik bakterilerin dış duvarını imha etmeye ve içeride olup biten yaşamsal faaliyetleri durdurmaya yöneliktir. Böyle bir dış duvar virüslerde bulunmazken virüsün içinde olup biten yaşamsal faaliyetler de yoktur zaten. Hatırlarsanız faaliyetleri virüs zavallı hücremize yaptırmaktadır.
Gelelim influenza ya da halk arasındaki adıyla grip virüsünün ne olduğuna. Üç çeşit grip virüsü var; A, B ve C. Buldozer gibi üzerimizden geçen virüs Influenza A. İnfluenza A’da tüm belirtiler kendini şiddetli bir şekilde gösterirken B ve C’ye geçtikçe semptomlar hafifliyor.
Semptomları iki gruba ayırabiliriz. Birinci grupta virüsün gelip yerleştiği üst solunum sisteminde ortaya çıkan rahatsızlıklar var: burun tıkanması, boğaz ağrısı, öksürme gibi. Diğer grup ise tüm vücudumuzda ortaya çıkan yapısal semptomlar: vücut ağrısı, aşırı yorgunluk, ateş/titreme gibi.
Virüsümüz yapısı itibariyle çift zarlı ve içinde sekiz parça RNA barındırıyor. Grip virüsünün RNA’larının kendilerinin becerebildiği bir iş var o da hemen zarının dışında iki çeşit protein üretmek. Birincisi H proteini. Bu protein solunum yollarındaki hücrelerimize tutunup içeri girmek için kullanılıyor, ikincisi de N proteini. Bu da virüs hücredeki işini bitirince hücreden ayrılmak için kullanılıyor. Tek bir hücrede kaç virüs kopyalanabiliyor dersiniz? 10 bin adet.
18 değişik tip H, 11 değişik tip N proteini var. İnsanlarda en çok görünen influenza A virüsünün alt türleri H1N1 ve H3N2. 18x11=198 adet farklı kombinasyonda influenza A virüsü olduğunu söyleyip konuyu kapatmak isterdim ama maalesef şunu da eklemeliyiz; H1N1 virüsünün yenisi de çıkabiliyor. 2009’da olduğu gibi. O yıl virüsün içindeki sekiz parça RNA’nın biri insandan, ikisi kuştan, beşi de domuzdan geliyordu. Biz ona kısaca domuz gribi dedik. Böylece bir yanlış anlamayı da ortadan kaldırıyoruz. Domuz gribi mi influenza A mı diye bir soru soramayız. Domuz gribi zaten bir influenza A alt türü.
Aşıların her yıl yenilenmesini gerektiren işte grip virüsünün hızla evrim geçirmesi. Virüs genlerini hücrenin içine bıraktığında hem konakçı organizmanın genleriyle hem de orada var olan diğer tip virüslerin genleriyle karışıma giriyor. Tekrar sınıflanan genler eski virüsten çok daha etkili giriş, çıkış yapan yeni H ve yeni N’leriye çok daha etkili bir virüs ortaya çıkarabiliyor.
Kuzey yarımkürede grip virüsüne elveda derken gelecek sene güney yarımkürede yolculuğunu tamamlayarak geri dönecek virüsün bize ne sürprizlerle geleceğini kimse bilmiyor. Dünyada diğer organizmalardan kat kat fazla ve yaşlı olan, en hızlı adapte olup çoğalabilen virüslere 'hücrelerimizin efendisi', 'yaşam denen oyunun şampiyonu', 'evrimin kralı' gibi methiyeler dizersek bizi pas geçer mi?