Ocak ayında yağmurlu bir pazar günüydü. 500.Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesinin organizasyonunda bu kez Balat sinagoglarımızı komşularımıza tanıtacaktık. Korin Abla bizleri kırmamış sabahın erken saatlerinde yanına sevgili eşi Mustafa Abi ve sorumlu Cemal Bey’i de alarak pırıl pırıl Ahrida Sinagogunu misafirlere hazırlamıştı. Huyumu iyi bildiğinden sabah birbirimizle her zamanki gibi şakalaşmıştık. Biz rehberler sevdiğimiz kadar çekinirdik de Korin Abla’dan. Yıllarca neden her istediğimizde kapıların kolayca açılamayacağını ancak geçen yaz anlamıştım. Kimbilir nasıl üzülmüştü Korin abla o sıcak yaz günlerinde? Taraf olmadıkları, müdahil olamadıkları bir durum yüzünden güpegündüz bir güruh sinagoga yürüyüp kapının önüne x-ray cihazı bırakmıştı. Geçen yıllarda düzenli sinagogu ziyarete açalım fikrini getirdiğimde, bir anne gibi sabırla anlatmıştı. “Moiziko burası senin Galata’n değil Balat’tır. Buranın kuralları farklıdır. Öyle çok açılmayalım, sen bildiğin gibi devam et” demişti. Haklıydı. Kolay mıydı yıllar yılı sonradan her gelene Yahudi’nin asırlardır bu topraklarda yaşadığını, senden benden farklı olmadığını anlatmak? Yılmadı. Son nefesine kadar Balat için çalıştı.
Toplumun genelinin zihinlerindeki korkak Yahudi imgesine inat haksızlığı gördüğü yerde yumruğunu masaya vurmaktan hiç çekinmedi. Gerek aykırı yaşamı, gerekse de zengin, fakir ne din ne de sosyal yapı ayırmadan toplumun her kesimini kucaklaması ile Balat’ın, Balatlı’nın gönlünde farklı bir yer edindi. O pazar günü arkada grubum en önde biz beraber yaptığımız Balat yürüyüşünde bunu yakından hissetmiştim. Hayatında bir kez bile Yahudi görmemiş çoğu sonradan Balatlı için Türk Yahudi’sinin en güzel örneğiydi Korin Abla.
Bir zamanların balıkçısından manavına tuhafiyecisinden meyhanecisine kadar Yahudi semti Balat’ında, bugün halen ayakta kalan sinagoglarımız varsa son mohikan misali onları bizlerden dahi koruyan Korin Abla sayesindedir. Ahrida’ya girdiğimiz o soğuk pazar günü grubumuzun ilgisini beğenmiş, şaşkın bakışlarıma aldırış etmeden Çana ve Yanbol Sinagoglarının da kapısını ardına kadar bizlere açmıştı. Grubun şahitliğinde, kolumdan tutup söz verdirmişti bana tıpkı yolculuğunda farklı bir boyuta geçeceğini tahmin ettiği gibi, “Bak Moiziko yarın öbür gün ben ölürüm, bu sinagoglar size emanet. Bugün Çana’yı da gördün işte, için rahatladı mı? Sakın ola bu mekânları sattırmayasın. İstediğiniz faaliyeti yapın, ama sinagoglarımızı unutmayın!” Hayatını Balat’a adayan Korin Abla aramızdan ayrıldığı gün bile hepimize en önemli insanlık dersini bıraktı: Akranını kendin gibi sev! Cenaze günü her yaştan ve her dinden Balatlı omuz omuza son yolculukta ona eşlik etti. Geriye ise Balat sokaklarında onu özlemle anacak, Korin Abla efsanesini anlatacak, Balat’taki çok kültürlülüğün önemli bir kaybına ağlayan Balatlıları bıraktı. Bizlere düşen görev ise Korin Abla’nın mirasına her zamandan daha çok sahip çıkıp Balat Sinagoglarımızı her Şabat doldurmaktır.
Geçtiğimiz hafta yaşadığımız acılar hepimize önemli bir dersi hatırlattı. Öldüğümüz gün bu dünyadan aldıklarımız değil, verdiklerimiz, sevdiklerimiz değil sevenlerimiz bizi hatırlayacak. O zaman geç olmadan sımsıkı sarılalım sevdiklerimize, yaşadığımız her güne şükrederek… O vakit gelene dek hayatın her gününü sanki hayat tek günmüş gibi üreterek, farkında olarak, hakkını vererek yaşayalım. Yolun ışık olsun Korin Abla…