Bu yazıyı bu yılın Oscar Ödülü’nü kazanan Icarus adlı belgeselden yola çıkarak yazıyorum. Belgesel, Lance Armstrong’un unvanları doping itirafı ile elinden alınınca, hayal kırıklığı yaşayan ve doping testlerini hile ile geçmenin mümkün olup olmadığını araştıran amatör bir bisikletçinin keşifleri ile başlıyor. Testlerde saptanamayacak dopingleri Rodchenkov adlı Rus bir bilim adamının direktifleri ile kendinde deniyor. Bu naif araştırma, kendisine yardım eden kişinin aslında Rusya’nın anti doping kurumundan sorumlu gerçek bir kişi olmasını anlaması ile d aha derin bir soruşturmaya dönüşüyor. Rodchenkov bütün bildiklerini ABD’de açıklıyor, tanık koruma programı garantisi alıyor. Tarih boyunca binin üzerinde Rus sporcunun dopingli yarıştığını, steroidli idrar örneklerinin temizlerle değiştirildiğini devletin bunu desteklediğini ve örtbas ettiğini belgeliyor.
Dur durak bilmeyen başarı baskısı müsabaka sporlarında da iş hayatındaki gibi çığırından çıktı. Hırs insanları bozuyor. Sporun mertlik arenası olması gerekirken, sistem istismar ediliyor. Sporcular temiz görünmenin yollarını buluyorlar. Bu işlere bulaşmamayı düşünenler, bunu değiştirecek gücü kendilerinde bulamıyorlar. Öncelikle sporcu olarak geri kalıyor, sonra da ya sisteme dahil olmayı ya da savaşmayı seçiyorlar. Benim de yarıştığım briç sporu hileden nasibini alıyor son zamanlarda.
Kapitalizmin ilk evrelerinde, rakiplerin önüne geçmek için her davranış mubah iken, neo-liberal çağda, haksız rekabeti engellemek için her şey yönetmeliklere bağlandı. Gündelik hayat bürokrasi ile mücadeleye dönüştü. Ancak her bürokratik engel, onu aşmayı sağlayacak çözümleri de tetikliyor. Yani sistem, insandaki en kötüyü ortaya çıkarmaya yardım ediyor.
Armstrong’un, “Bu kültürü ben icat etmedim ama bunu durdurmak için de çalışmadım. Sistem kusurluydu, dopingler, testlere yansımıyordu” demecinden tek seçenek buymuş gibi bir izlenim elde ediyorum. Hileyi reddeden aptal olarak görülüyor.
Halbuki bir hile, sadece yapanı değil bütün sistemi mahvediyor. Hileye ağır ceza verilmeli, unvanların geri alınması yetmez. Zira o başarıları elde ederken birçok insan hak etmediği acılar çekiyor. Belki o hile sonucu dereceye giremeyen adamın sponsoru geri çekildi, çocukları kötü etkilendi… Belki şikeli sporcu yüzünden büyük bir para ödülünden mahrum kaldı…
Bu yüzden şiddetle ‘whistleblowing’in yaygınlaşması gerektiğine inanıyorum. Tam karşılığı yoksa da bilgi uçurma veya ihbar etme diyebilirim. İhbarlar fazlalaştıkça etik değerlendirmeler giderek daha fazla gündeme gelecek. Whistleblowing bir sivil erdem davranışıdır. Bir organizasyondan dışlanmak pahasına hain, gammaz, ispiyoncu olarak suçlanmayı göze alıp, hileye sessiz kalmayıp ortadan kalkması için mücadele etmektir. Bilip de susmamaktır… Ancak sonucunda maalesef misillemeye maruz kalmak, dışlanmak ve psikolojik şiddete uğramak gibi riskleri de var...
Haksız kazanılmış başarıdan ne zevk alındığını hiç anlamamışımdır. Sadece acizliğini bilen insan hileye başvurur. Hileyi görüp gizleyenler ise ekonomik çıkarlarını göz önüne alırlar. Sistemin çarklarını değiştirmek sessiz kalmamaktan geçiyor. Yapan utansın biraz da…