ABD Başkanı Donald Trump’in göreve gelmesinin ardından bir senenin üzerinde zaman geçmesine rağmen, iktidarını meşrulaştırabilmiş gibi görünmüyor. Büyük ümitlerle dışişleri bakanlığına atanan Exxon Mobile eski CEO’su Rex Tillerson görevden alınarak yerine daha önce Trump tarafından CIA Başkanlığına seçilen Mike Pompeo getirildi.
Mike Pompeo’nun özellikle İran konusunda şahin kanatta olduğu, bu konuda son derece sert görüşleri olduğu biliniyor. Trump-Pompeo ikilisinin öncelikle İran’ın üzerine daha etkin gidebilmek için ellerinden geleni yapacakları söylenebilir.
Trump bir yandan İran’la uğraşırken, diğer yandan Kuzey Kore Lideri Kim Jong-Un ile Kuzey ve Güney Kore arasındaki tarafsız bölgede yakın gelecekte bir araya gelmesi bekleniyor. Bu toplantının altyapısını oluşturmak amacıyla ise tarafların temsilcileri İsveç’te bir araya geliyor. Diplomatik temayüllerden uzak ve küstah sayılabilecek tavrıyla Trump ile Jong-Un arasında gerçekleşecek görüşmenin yüksek risk taşıdığı muhakkak.
Donald Trump’ın siyaseten dengesizlik yaratacak hareketlerinin yanı sıra, siyasi gerilim yaratacak ekonomik adımları da göz ardı edilemez. AB ile ABD arasında hâlihazırda Dünya Ticaret Örgütüne taşınmış ticari anlaşmazlıklar var. AB regülasyon gereği birçok ABD ürününü AB pazarına sokamazken, ABD de bazı AB ürünlerine ceza amaçlı vergi uyguluyor. Ayrıca, ABD ihracat yapan firmaları desteklemek amacıyla sübvansiyon uyguluyor ki bu taraflar arasında hâlihazırda gerilim yaratıyor.
Geçtiğimiz günlerde ABD dışından ithal edilecek demir çeliğe yüzde 25, alüminyuma ise yüzde 10 vergi uygulama kararı ise, olası ticari ve dolayısıyla değişik boyutlu siyasi savaşları gündeme getirebilir. ABD’nin kararına AB hemen cevap vererek bazı ürünlerde yüksek vergi koyacağını bildirerek tepkisini gösterdi.
Diğer yandan İran ile olan nükleer anlaşmanın bozulması konusunda AB oldukça gönülsüz. ABD ticari kozunu siyasi sonuçlar almak için de kullanıyor olabilir. Her halükarda sonuçlar tüm taraflara zarar verebilir.
AB ile ABD arasında yaşanabilecek ticari savaş, II. Dünya Savaşı sonrasında oluşmuş ittifakları ve dengeleri bozma potansiyeline sahip. Acaba AB bundan sonra alınacak kararlarda ABD’nin dümen suyuna gitme telaşında olmaya devam edecek mi? Söz gelimi AB, Rusya’ya karşı yaptırımlarda eskisi kadar inatçı olur mu, hatta olabilir mi? Neticede AB’nin ciddi miktarda ihracat yapmaya ihtiyacı var. Eğer önü kesilirse Rusya’ya politik yaptırımlar ne kadar hayatta kalabilir? Elbette bu AB bloğunun Rusya’ya kaybedilmesi anlamına gelir ki bu durumu ABD ne kadar göze alabilir?
Rusya’nın, Kırım’ı işgali sonrasında Rusya’ya karşı uygulamaya konulan yaptırımlar Rusya’nın belini bir süre için kırmış olsa bile, Rusya’yı ve mevcut yönetimi yıkamamıştı. Hatta tekrar yükselen petrol fiyatlarıyla Rusya önde gelen kredi değerlendirme kuruluşları tarafından tekrar ‘kredi yapılabilir’ seviyesine çıkmıştı. Bu nedenlerle, yaptırımlarla birlikte kendi yağında kavrulmayı öğrenen Rusya’nın eskisi kadar bağımlı olduğu düşünülemez.
Trump halen makamını sağlamlaştırma telaşındayken, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bir kez daha Rusya’da seçimi kazandı. Rus seçmeninin seçimlere olan ilgisizliği Putin’in iktidarına az da olsa gölge düşürse de, Putin’in 2023 yılına kadar Rusya’nın başında olacağı gerçeğini değiştirmeyecek. Eklemek gerekir ki, seçimleri kazanmasındaki en önemli etken Putin’in nerdeyse tüm ciddi muhalefeti susturmuş veya sürgün etmiş olmasının önemli payı var.
Gerek Çin’de Xi’nin iktidarını güçlendirmesi ve önümüzdeki on yıl içerisinde değişmeyecek olması, gerekse de Putin’in görevini devam ettirecek olması, aslında Doğu Blokunda fazla bir değişiklik olmayacağını, hatta hamleleri diğer taraftan beklediklerini gösteriyor. Trump ise ABD’nin geleneksel dostlarıyla kavgaya girerek ABD’yi ve ABD etkinliğini zayıflatabileceğinin farkında mı acaba? Ve diğer bir soru; Trump acaba ABD’nin esas gücünün ticari liderlikten ziyade ABD Doları olduğunu gerçekten bilmiyor mu?