Ligin ilk yarısındaki Galatasaray-Fenerbahçe derbisinden sonra Güney Sudan Cumhuriyeti’nden bir arkadaşımla sohbet ediyoruz. Maçı izlediğini söyledi. Çok şaşırdım. İlk defa ben haber vermeden, kendi başına haberdar olup Türkiye’deki yerel bir lig maçını izleyen bir yabancı görüyordum. Hem de çok uzaklardan. Bir yandan da gurur duydum tabii. Bunun üzerine maç üzerine yorumlarını dinlemek istedim.
Sordum.
“Maçı beğendin mi?”
Gülümseyerek “Çok enteresandı” dedi.
Pozitif bir cevap olduğunu varsayarak sebebini sordum ve tahmin etmediğim ama gerçekçi bir yorum geldi.
“Bu bir futbol maçı değil, bir savaş!”
Maçta olan agresifliklere, taraftarların taşkınlıklarına, teknik heyetlerin itirazlarına, hakeme olan tepkilere değindi.
Hiçbiri yabancı değildi, sadece artık fazla alışmıştık.
Ama ben orada anlamıştım. Biz futbolumuzu satmıyoruz, tutkumuzu satıyoruz.
Tabii fazlası da ülkenin imajını kotu etkiliyor.
Bu haftaki Fenerbahçe-Galatasaray maçını bu gözle izledim. Açıkçası objektif olmak gerekirse Fenerbahçe Stadında taraftar taşkınlıkları nispeten daha az oluyor yıllardır. Ama buna rağmen görsellik taraftarlarda.
Bu tutku sayesinde derbiler yurt dışında ilgi çekiyor ama ülkenin iyi oynayan iki takımı Beşiktaş-Başakşehir karşılaşmasından haberleri bile olmuyor.
Gelelim maça. Pozisyonlar olsa bile, bahsettiğim gibi futbol ülkesi olmadığımız için kolay kolay 20-30 dakika aralıksız tempolu bir oyun izlenmiyor. Oyuncu kaliteleri de, özellikle Fenerbahçe’de, pek iyi olmadığı için kısır bir maça dönüşüyor. Golsüz bitince de Türk futbolseverlerinin beklentisini karşılayamıyor.
Tabii bu bir futbolsever olarak düşüncem. Yoksa Galatasaray istediğini aldı. Fenerbahçe bana göre fiilen şampiyonluktan koptu. Bundan sonra Beşiktaş ve Başakşehir ile birlikte üç takım son haftalara kadar devam eder diye tahmin ediyorum. Kalitesi düşük ama rekabeti fazla bir sezon yaşıyoruz.