İngiltere İşçi Partisi (Labour Party) içinde çeşitli antisemit şahsiyetlerin var olduğu bilinen bir konu olsa da, bu bağlamda bir türlü gerekli adımların atılmaması, sonunda parti içinden seslerin yükselmesi sonucunu getirdi.
İngiltere İşçi Partisi (Labour Party) içinde çeşitli antisemit şahsiyetlerin var olduğu bilinen bir konu olsa da, bu bağlamda bir türlü gerekli adımların atılmaması, sonunda parti içinden seslerin yükselmesi sonucunu getirdi. Parti içindeki antisemitler arasındaki en azılısının eski Londra Belediye Başkanı Ken Livingstone olduğu şüphe götürmez. Özellikle Adolf Hitler’in Siyonistleri desteklediğine dair sözlerine ve söylediklerinden de pişmanlık duymamasına rağmen, Livingstone partiden atılmadığı gibi, sadece iki yıl uzaklaştırma aldı. Şöyle ki eski belediye başkanı antisemit sözleri söyleyenlerin Yahudilerden nefret etmediklerini, sadece abartılı ifadelerde bulunduklarını, ayrıca bu durumun bazı İşçi Partili milletvekilleri tarafından abartıldığını da sözlerine eklemekten geri durmuyordu. Dolayısıyla meseleyi değersizleştirip önemsiz gibi sunmaya devam etmekteydi.
Ancak sorun hiç de küçümsenecek bir seviyede değildi. İngiltere’de Yahudi düşmanlığını dikkatle izleyen Community Security Trust (Toplum Güvenlik Vakfı) 2017 yılında antisemit saldırıların rekor bir sayıya, 1382’ye ulaştığını tespit etmişti. Önceki yıla göre yüzde 3 artış gösteren bu tür saldırılar 1984 yılından beri benzer bilgileri toplayan kuruluş tarafından yapılan açıklamada, İşçi Partisi içindeki antisemitizmin bu saldırıların artmasında etkili olduğu sonucuna varıyordu. Ayrıca saldırıların çoğunluğunun Londra ve Manchester şehirlerinde ve çeperlerinde sözlü hakaret olarak vuku bulduğunu tespit ediliyordu. Hükümet ve polisin tam desteğine sahip olduklarını vurgulayan sivil toplum örgütü yöneticileri, İçişleri Bakanı Amber Rudd’ın “Bu tür düşüncelerin Britanya toplumunda yeri olmadığı” sözleriyle kısmen rahatlasa da, resmi açıklamaların, İngiliz toplumundaki derin düşmanlığın engellenmesine yetmediği görülüyordu.
Aslında mesele, geçmişte Hamas ve Hizbullah’ı dostları olarak ifade etmiş olan Jeremy Corbyn’in 2015 yılında İşçi Partisi başkanı seçilmesiyle hareketlenmişti. Gerçi 2010-2015 yılları arasında Holokost kurtulanı bir aileden gelen İşçi Partisi lideri olan Ed Miliband zamanında da, daha az da olsa, parti içinde Yahudi karşıtı ifadeler duyuluyordu. Fakat Corbyn’in parti başkanı olmasından sonra aşırı sol kökenli çok sayıda kadronun partiye girmesiyle beraber, antisemit ifadeler sanki daha da yoğunlaşmıştı. İşin ilginç tarafı parti içinde Yahudi kökenli bazı üyelerin de aşırı açıklamalarda bulunmalarıydı. Mesela, Naomi Wimborne partide böyle bir sorun olmadığını ifade ederken, Holokost’un İsrail tarafından sömürüldüğünü ve Yahudi üyelerin sağ basına haber sızdırdığını iddia ediyordu. Öbür taraftan, Michael Kalmanovitz adlı üye de İsrail taraftarı İşçi Partililerin partiden atılmaları gerektiğini söylüyordu. Aynı toplantıda İsrailli General Matti Peled’in oğlu Miko Peled de konuşma yaparken İsrail kelimesini kullanmayı reddediyor ve Filistin tanımını kullanmayı tercih ederek İsrail’in boykot edilmesi gerektiğini söylüyordu. Yukarıda bahsedilen her iki İşçi Partili de İsrail’i Güney Afrika’daki apartheid rejimiyle kıyaslayıp BDS (Boycott, Divestment, Sanctions) akımını ateşli bir şekilde savunuyorlardı.
Yine İşçi Partisi milletvekili Naz Shah İsrail’in Amerika’ya taşınması gerektiği yönündeki sözleri üzerine partiden uzaklaştırıldıktan sonra, sözlerinin antisemit olduğunu anladığını ancak kendisinin hiçbir zaman antisemit olmadığı fakat cahilce ve aptalca konuştuğunu itiraf ediyordu.
Öbür taraftan İşçi Partisinin Yahudi kökenli milletvekillerinden Ruth Smeeth ve Luciana Berger’in yoğun bir nefret mektubu kampanyasına maruz kaldıkları da hatırlanır ve bütün bu sözler ve açıklamalar dikkate alınırsa İşçi Partisinin ciddi bir antisemitizm sorunu olduğu şüphe götürmez.
Bu problemlerin bir sonucu olarak 2017 yılında yayınlanan bir ankette Britanya’daki Yahudi seçmenin sadece yüzde 13’ü, İşçi Partisine oy vereceğini ifade ederken, yüzde 77 gibi yüksek bir rakamın Muhafazakâr Partiyi destekleyecekleri ortaya çıktı.
Tabi bütün bu anlatılanlardan İngiltere’de her şeyin olumsuz olduğu anlaşılmamalı. En başta Londra’nın Müslüman kökenli Belediye başkanı Sadiq Khan ırkçılık ve ayrımcılık konusunda son derece hassas. Antisemit saldırılar sonrası Holokost kurutulanları ile görüşmesi bu konulardaki dikkatinin ve hassasiyetinin bir kanıtı olarak görülebilir. Öbür taraftan İşçi Partisi Genel Başkanı Jeremy Corbyn 2012 yılında bir grafiti sanatçısı tarafından yapılan ve antisemit çağrışımlar yapan bir duvar resmini, o dönemde düşünce özgürlüğü bağlamında değerlendirmiş olsa da, 2018 yılında, bunun Yahudileri, bankaları kontrol eder bir şekilde tasvir eden, antisemit bir resim olduğunu kabul etmiş durumda, ancak bu konuda seçmenlerinin güvenini tekrar kazanması zor görünüyor.