Bırakın bulutlar gökyüzünde kalsın

Dalia MAYA Köşe Yazısı
11 Nisan 2018 Çarşamba

Varla yok arasında bir yerdeyim

Zamanın unuttuğu bir yerde

Bugün Boğaz’a nazır içerken kahve,

Yarın?

YOK

 

Dün sakin ve huzurlu

Gezerken ormanda

Bugün?

Harıl harıl çalışmakta

 

Tepetaklak olmakta yaşam

Bir nefes alışta

 

Kalabalıklar içinde yalnız bazan

Ya da cıvıl cıvıl muhabbette bir başına

 

Hiç bir şey bize öğretildiği gibi değil!

Hiç bir algı

Gerçek biz değil!

 

Tek gerçek; nefes aldığımızda, kokladığımız çiçekte, tattığımız yemekte, sevgiyle sarıldığımız anda!

Tek gerçek; bir sergi gezerken mesela ya da bir işe dalmış üretirken evde bilgisayar başında ya da fabrikada, dükkânda, imalathanede, sokakta, caddede bağda bahçede; tek gerçek içinde olduğumuz anda. Ya da daha doğrusu yaratmakta olduğumuz anda. Bir göz kırpması sürede, zamanın farkındalığını yitirdiğimiz, yaptığımız iş her ne ise, yaptığımız ile bütünleşmekte, tamamlanmakta, eskilerin deyişi ile hemhal olmakta.

Muhabbet de orada, başarı da orada, aşk da orada. Yaşam da, tam orada!

Geçtiğimiz hafta boyunca biz Yahudiler atalarımızın kölelikte özgürlüğe çıkışını hatırladık Pesah bayramında. Kendi köleliklerimiz üzerine düşündük. Kabuklarımızı kırıp bir nebze de olsa kendi kendimize kurguladığımız hapisliklerden özgürleşmek üzerine düşündük. Derken Hristiyan dostlarımızın Paskalyası geldi. Yeniden diriliş. Başrolde, yumurtalar. Bizim aile geleceğimizde Pesah’ta soğan kabukları, kahve, yağ, karabiber ve çayla saatlerce düdüklüde pişerek içi de dışı gibi renklenen yumurtalar. Paskalya’da, (sanırım) sadece kabukları boyanan yumurtalar. Ölümün ve doğumun her anda aynı yerde oluşunun, yaşam döngüsünün simgesi yumurtalar. Özgürlüğe geçişte saatlerce haşlanan yumurtalar gibi insanın dönüşümü de elbette sabahtan akşama gerçekleşmiyor. Çıkış elbette belalı. Dönüşüm bir süreç işi. Hatta sıklıkla sancılı bir süreç işi. Bir farkındalık meselesi.

Anlarda birikenlerden, anlarda biriktirdiklerinden anlarda arınıyor insan.

Doğa da eşlik ediyor bu sürece. Yeniden doğduğu, ağaçların tomurcuklandığı bu dönemde, dünün korkuları, yarının endişeleri arasında yaşamı kurgulamak yerine, anı sevgiyle yaratmalı kanımca. “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” demişti Ata’mız. Aynı şekilde, sağlıklı toplum da sağlıklı bireylerden oluşuyor.

Doğanın yaşamı yücelttiği bu güzel bahar ayında, bizler de yaşamı yaratmaya odaklanalım, geçmişi günde yaşayıp sürekli geviş getirmek yerine sevgiyi kucaklayalım. Bırakın düşmanlıklar kendi içinde çürüsün. Siz sevgiyi yüceltin. Yaşamı çoğaltın. Korku ve endişeler, enerjimizi emenler, çıkarcılar, su istimal edenler, hırsızlar ve cellatlar sevgimizin içinde boğulsun. Siz ışığınızı yayın. Poyraz bugün gibi sert ve gökyüzü gri olduğunda da, güneş dün gibi ışıl ışıl yaydığında da aydınlığını ruhlarımızın. İçimizde yeşeren yaşam coşkusu (-ki aşkın özüdür o – ki, siz, ben, biz, o, hepimizin özü olandır o)  tüm dünyayı şifalandırmaya yeter.

İyisi mi, bırakın bulutlar gökyüzünde kalsın, ruhunuz hep güneşle salınsın.

 

 

————————