İzmirliler Ot Festivaline gitmez mi?

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
11 Nisan 2018 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta sonu İzmir’in Çeşme Mahallesine bağlı Alaçatı ilçesinde geleneksel Ot Festivalinin dokuzuncusu düzenlendi. Bir festival olmaksızın, Alaçatı’nın yeri, özellikle de biz İstanbullular için farklıdır. Temiz güzel bir deniz, keyifli butik oteller, serpme Ege kahvaltısıyla başlayan bir sabah, sakızlı Türk kahvesi, Yunan köylerini andıran küçük dar sokaklar, Alaçatı gece hayatı, Ege otlu gurme yemeklerle bezenmiş akşam yemeği ve sohbetleri, bir İstanbullunun ziyaret etmesi için yeterli sebeplerdir. Yağmur, çamur ve trafik dolu bir kış boyunca yazın hayalini kurar İstanbullular. Yine bu çamur ve trafik dolu kış, teknik olarak bahar aylarında olmasına rağmen devam ederken, özlemini duyduğu Alaçatı’ya yaza kavuşmadan önce adım atabilmek, bir nefes gibidir bir İstanbullu için. Nefes gibi midir acaba? Ya da değil midir eğer insan nefes alamadığını hissederse?

↔↔↔

Alaçatı Ot Festivalinin amacı yüzlerce Ege otunu sergilemek, onlarla yapılmış enfes Ege lezzetlerini tattırmak, otları tanıtmak ve bu güzel yemek kültürüne farkındalık kazandırmak. Bu senenin teması sarmaşık ve kuşkonmazmış. Hayatımda ilk defa bu kadar kalabalık gördüğüm Alaçatı sokaklarında yürüyebildiğim ve görebildiğim kadarıyla enginarlar, yaprak sarmalar, ev yapımı meyve reçelleri, limonlar, yuvarlak mini kabaklar, nefis zeytin çeşitleri bu sene ağırlıktaydı. Benim için ise stantların yıldızı, sokağı mis gibi kokulara bürüyen lavanta stantları idi. Demet demet lavantaları valizime atıp bu müthiş kokuyu İstanbul’a götürmek istedim.  Sonra o güzel kokulu tomurcukların parçalanıp valizime yayıldığını düşünüp vazgeçtim. Zaten kalabalıktan da lavantacıya ulaşamadım. En sevdiğim lokantaların birinde mucize eseri bir masa bulunca, kendimizi hemen oraya attık.

↔↔↔

İki günlüğüne geldiğim İzmir’de tavsiye üzerine daha evvel hiç tatmadığım bir Ege otunu - Şevketi Bostan’ı tattım. Balıkla olan uyumu müthiş. Tattığım ve tatmadığım o kadar güzel Ege lezzetleri var ki, böyle bir nimet başka bir memlekette olsa idi, fırsata çevirip gurme lezzetlerini daha iyi tanıtırlar diye de aklımdan geçirdim. Alaçatı’nın dört bir yanını süsleyen Türk bayrakları, bir ara çalan marşlara eşlik eden halk çok hoşuma gitti. “Güzel İzmir” dedim içimden, her zaman farkını belli ediyordu.

↔↔↔

Ot Festivaliyle ilgili en çok dikkatimi çeken yönlerden biri, İzmirli arkadaşlarımın o hafta sonu ot festivaline gelmek istememesiydi. “Kimse beni o kalabalığa sokamaz”lar havada uçuşuyordu. İlk defa gideceğim için pek anlam verememiştim. Alaçatı gişelerinde başlayan araba trafiği, Alaçatı Mahallesinde ittire ittire yürüyen yüzlerce eli poşetli, kafası çiçek taçlı insan, en şık lokantadan sokak lezzetleri satan stantlara kadar oluşan bekleme sırası, sokaktaki güzellikleri değil insanların kafasını gördüğümüz oksijensiz alanlar, tam da İstanbulluların kaçtığı ortam değil mi aslında? Biz İstanbullular Alaçatı’yı özleyip gelmiştik ama, belki de haklıydı İzmirliler…