Kuzey Kore ve Güney Kore arasında kalıcı barış anlaşmasına doğru hızla yol alınırken gündemdeki en sıcak konu ise İran. Kuzey Kore lideri Kim Jong Un, nükleer deney tesisinin kapatılmasını ve Kore Yarımadasının nükleer silahlardan arındırılması koşullarını kabul etti.
Ancak 12 Mayıs tarihi yaklaşırken, gözler hızla ABD’nin İran ile ilgili kararına odaklandı.
ABD Başkanı Donald Trump İran ile yapılan nükleer anlaşmadan duyduğu memnuniyetsizliği her fırsatta dile getiriyordu. Trump seçim kampanyası sırasında İran ile varılan anlaşmayı iptal etmenin ajandasında olduğunu da bildirmişti. Pazartesi günü bir konuşma yapan Trump, başkan seçilmesine günler kala varılan bu anlaşma ile ilgili kongreyi ve önceki ABD yönetimini suçlamaktan geri kalmadı. Trump’ın bu konudaki tutumunu Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un telkinleri de pek etkilemişe benzemiyor.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran ile varılan nükleer anlaşma öncesinde, anlaşmanın imzalanmaması için bizzat ABD Kongresinde bir konuşma yapmıştı. Benzer bir konuşmayı pazartesi akşamı düzenlediği ve canlı olarak yayınlanan basın toplantısında da gerçekleştirdi. Bu sunumunda Netanyahu İsrail’in İran’ın depolarından elde ettiği fiziksel kanıtlarla (tonlarca dosya ve CD) İran’ın nükleer silah yapımıyla ilgili gizli bir ajandası olduğunu ve uluslararası toplumu aldattığını ispat etmeye ve Trump’ın bu konudaki kararını etkilemeye çalıştı.
Netanyahu’nun sunumundan sonra bir konuşma yapan Trump, İran nükleer anlaşması ile ilgili kararını 12 Mayıs’ta açıklayacağını bildirirken, İran’ın ABD’ye karşı herhangi bir düşmanca girişimde bulunmaması konusunda uyardı. Trump çok net olarak “ABD’yle uğraşan ülkelerin başına ne geldiği belli. Aynı şey İran’ın da başına gelebilir,” dedi. Öte yandan İsrail parlamentosu Başbakan Netanyahu’ya gerekli görüldüğü durumlarda, sadece savunma bakanına danışarak savaş kararı alma yetkisi verdi.
Tehditler havada uçuşurken, İran’ın henüz nükleer silaha sahip olmadığı aşikar. Dünya liderlerinin ve Trump’ın amacı ise İran’ın nükleer silaha ulaşmasını engellemek. Öte yandan elbette İran ekonomisi kalkan ambargoya, yükselen petrol fiyatlarına rağmen bir türlü belini doğrultabilmiş değil. Bunun en büyük sebebi ise, gelirlerin büyük ölçüde halkın refah ve mutluluğu için harcanması yerine, ideolojik rejimi korumak adına kaynakların nükleer silah programı, Ortadoğu’da İsrail karşıtı terör örgütlerini beslemeye harcaması. Bu durum ise İran halkını daha da içinden çıkılmaz bir ekonomik krize sürüklüyor.
Çin ile göbek bağı olan Kuzey Kore ve diktatörünü dizginlemek Trump için görece olarak kolay oldu. Ancak petrol ve doğalgaz zengini İran’a söz geçirebilmek o denli kolay değil. Çünkü İran’a söz dinletebilecek Çin benzeri bir ülke olmadığı gibi, oligark yapısı sebebiyle ulusal ajandalarını uluslararası anlaşmalara aykırı olsalar bile durdurması veya değiştirmesi pek de olası görünmüyor.
Öte yandan İsrail uçaklarının İran füze bataryalarını vurduğu tahmin ediliyor. İran bu iddiayı kabul etmezken, İsrail bu tip saldırıların ardından her zaman yaptığı gibi sessiz kalıyor. İran’ın bu saldırıyı kabul etmesi ise savaş ilanına kadar gitmek zorunda bırakacak bir yolu açar.
İran ile ABD ve İsrail arasında adı konulmamış bir savaş sürüyor. Bu savaşın nasıl seyredeceği ve sonuçlanacağı bilinmese de, olası yeni bir ambargo paketiyle İran’ın ekonomik olarak daha da çok hırpalanacağı söylenebilir.
Derinlemesine bakıldığı zaman hangi ülkenin nükleer silaha sahip olmasından çok, hangi rejimin ve mantalitenin nükleer silaha sahip olduğu önemli. İsrail açıklamasa da elinde nükleer silah olduğu biliniyor. Ancak İran bu durumdan gerçek bir tedirginlik hissetmiyor. Zaten hissetse Hizbullah ve Hamas gibi terör örgütlerini desteklemezdi. Oysa radikal ve oligarşik bir yönetime sahip olan İran’ın nükleer silaha sahip olması fikri, kullanabilme olasılığı çok daha yüksek olduğu için, gerçekten tedirginlik verici.