Hz. Muhammed’in menzilinin neresi olduğu tartışılan “Gece Yolculuğunu” anlatan İsra/Beni İsrail Sûresi, Mekkî bir sûre olup 50.ci sırada nazil olmuştur.
Hz. Muhammed’in menzilinin neresi olduğu tartışılan “Gece Yolculuğunu” anlatan İsra/Beni İsrail Sûresi, Mekkî bir sûre olup 50.ci sırada nazil olmuştur.
1.ci âyetinde, Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. Yazılı
Bu ayet, İslâm’ın, Hz. Muhammed’in 632 yılındaki vefatından sonra 637 yılında Hz. Ömer tarafından fethedilen Kudüs ile olan manevî bağının bir sebebi olarak gösteriliyor. Ancak, mevcut El Aksa camii’nin inşaatı Emevî halifesi Abdülmelik tarafından başlatılıp oğlu 1.ci Velid tarafından 705 yılında bitirilebilmişti. Diğer bir deyişle İsra Sûresi indiği vakit bu şehir henüz fethedilmiş olmadığı için Kudüs’te El Aksa isminde bir cami de yoktu. Şayet Mescid-i Aksa’dan murad edilen şey Tapınak Tepesi üzerinde yer alıp Romalılar tarafından yıkılan Beyt-ül Makdis ise, oranın kudsiyetinin İslam dinince bir ayete konu edilmesi bütün Ehl-i Kitab’ı memnun edecek bir husustur. Şayet değilse, Hz. Muhammed devrinde mevcut olan Mescid-i Aksa’yı Hicaz’da aramak gerekecektir.
Bununla beraber, Kudüs’teki bu ibadethanenin bizatihi 1300 küsur yıllık varlığının ona bahşettiği kudsiyetin varlığı tartışılamaz.
Pekiyi, Hz. Muhammed bidayette Kıble olarak ittihaz ettiği Kudüs’ü acaba niye Mekke ile ikame etti?
Bu sorunun cevabını Kuran’da Medenî dönemde 87.ci sırada nazil olan Bakara sûresinin 142 ila 145.ci ayetlerinde buluyoruz:
145.ci ayette: Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun. Yazılı.
Diğer bir deyişle Kudüs “Onların” yani Yahudilerin Kıblesi oluyor! Ayet, “O Kıble’nin” terk edilmesini “Onların” olduğu için kesin bir dille telkin ediyor.
Bu durumda eski Kıbleyi dinî gerekçeler ileri sürerek sahiplenmenin bu ayetle nasıl telif edilebileceği sorusu akla geliyor.
İslam’ın erken bir döneminde inşa edilen El Aksa Camiinin konumu Kıble ile değil, Tapınak Tepesi’nin mevcut konumuyla uyum içinde. Cami, Batı duvarına paralel, Güney duvarına dik bir şekilde istinat duvarları temel alınarak inşa edilmiş.
Aşağıdaki fotoğraflardan görülebileceği gibi Tapınak Tepesi / Harem-üş-Şerif’in Güney duvarı Doğu-Batı aksıyla yaklaşık 11 derecelik bir sapma halinde.
Diğer yandan, Kudüs’ün Mekke’ye olan Kıble açısı Gerçek Kuzey’e göre 157; Pusula ile alınan ölçüye göreyse 153 derece.
Bu durumda, 180-157= 23; 23-11=12 ve 180-153= 27; 27-11=16.
Diğer bir deyişle, Mihrabın ekseni Kıble'den Gerçek Kuzey'e göre 12; Pusulanın gösterdiği Kuzey’e göre 16 derece sapma halinde.
İstanbul’daki Ayasofya’nın kilise olduğu zamandan kalma orijinal mihrabı Kudüs'e bakar. İstanbul’un Fethinden sonra mihrabın ekseni Mekke'ye göre düzenlenmiştir. Bu durum dikkatli ziyaretçilerin gözünden kaçmaz. Bu eksen değişikliğinin sebebi sorulduğunda konuyu bilen rehberler gereken izahatı verirler.
Akla gelen soru, Ayasofya'nın mihrabında yapıldığı gibi El Aksa'nın içinde de eksen düzeltmesi yapılmış mıdır acaba?
Musevi ve İslam, Yahudi ve Arap kutsallarının iç içe geçmiş olduğu Tapınak Tepesi / Harem-üş-Şerif’in; El Aksa Camii, Kubbet-üs-Sahra ile Hz. Süleyman Mabedi’nin; bölen değil birleştiren ortak dinsel/kültürel miras olarak telakki edileceği günlerin tez zamanda gelmesini temenni edelim.