İlk örneğini anneannemde gördüm. Dedem ondan vazgeçerse başına gelebilecek ihtimallerden her zaman çekindi. Müthiş bir cazibe yahut gizem evliliklerini sürdürdü diyemem ama anneannem yeterince kararlıydı. Sonra gün geldi dayanışma denen iki ucu keskin değneğe onlar da beraberce yaslandı.
Bu yazıyı sadece senin için yazdığımı sanma biricik okuyucum. Her gün uyandığımda en azından böyle bir şeyler karaladığımı hatırlayıp olasılıklar üzerinden utanma duygumu diri tutmak için yazdım.
Aslında ne güzel olurdu değil mi? Son günlerde moda olduğu şekliyle sana esaslı manifestolar sıralasam, en yüzeysel konuşmaları yapanlar makamından girip çarpıcı cümleleri birbirine eklesem! Kanunu var gibi burada sana maddeler halinde sıralasaydım şimdi. Mesela erkeğine şöyle yap ama asla böyle yapma diye! Fakat ben bunların hiçbirini uydurarak sana haksızlık etmeyeceğim. Genel geçer kalıpları sana zorla giydirsem de üzerine olmaz ki. Çünkü senin dünyan bir erkeğin etrafında dönsün istemiyorum. Baban da olsa, kocan da olsa, seni tek nefeste sönen olsa mum değil meşale olarak hayal ediyorum.
‘Adım Nisan’ı yazmaya başladığımdan beri halime şaşıracağınız kadar yakından gözlemliyorum kadınları. Her şeyi analiz edip sonuçlara bağladığımı sanmayın; ben ağaçları da, kediyi de, kargayı da seyretmeye doyamıyorum. Fakat onlardan hiçbirini bizim kadar komplike ve zorlama davranışlar içinde göremedim. Bize en yakın tür kargaydı. Kedileri ve köpekleri sinir hastası kıvamına getirecek kadar uğraşabiliyorlar. Çok ilginçler. Fakat türümüz kadar değil!
Bazı kadınlarda gördüğüm en bariz davranışları aktarmam elbette sizi şaşırtmayacaktır. Ya da ben kesinlikle böyle değilim diye en baştan inkâr edenlerimiz olabilir. Nasıl vazgeçilmez bir kadın olacağınızı merak ediyorsanız sonuna kadar devam edin derim.
Kendisinden bir şekilde farklı görüneni ya da hissettireni daha aşağıya çekmek ya da aşağılamak en bilineni! Ben çıkamıyorsam o da düşsün hatta ben zaten onun üstüne basar çıkarım! Muhatap olmamak, arkasından sallamak ne yazık ki normalleşen en büyük ayıbımız. Sonra kendimizi nedense başka hemcinslerimizden daha üstün kılmak. Türlü özellikler uydurarak onlardan farklı olduğumuzu vurgulamak. İçten içe kıskanmak. Başarısını hiçe sayıp yaptıklarını başka nedenlere maal etmek. Sahip oldukları için suçlamak ve daimi olarak başka bir kadını yetersiz bulmak. İnce ince laf sokmak, yüzüne gülüp arkasından en derin çukura gömmek…
Daha kötüsü tüm bunlara inanmak! E hani vazgeçilmez kadın olacaktım, ne diye bunları sayıyorsun?
Döngünü neden kıramadığını açıklama niyetindeyim. Bil ki, kendi hemcinsini ötelemeye devam ettikçe varoluşundan yiyorsun haberin olsun. Tüm bunlara rağmen aslında imrendiğin ama asla kabul etmediğin o kadın ya da vazgeçilmez bulunan kadınlardan olamıyorsun. Kendimi unutmuş değilim. Zaten meseleyi kökten çözmüş olsam başka şeyler üzerine yazardım. Yazmanın ruhunda vardır, yürüdüğün yolu tarif etmek, varabildiğin yere kadar gitmek…
Kadınlar olarak birbirimizi görmezden gelmeye ve sakatlamaya devam ettikçe vazgeçilemeyen kadınlardan olamayacağız. Bunu bilmenizi istedim. Çünkü vazgeçilmez kadın olmanın en temel şartıdır, yüksek bir varoluşa sahip olmak! Ve dünyaya o varoluştan bakıp tüm iletişimini oradan kurabilmek. Ancak o zaman kendi kendisini var eden kadınlardan biri olursunuz. Dünyanın akışına hakim olan, isterse gidişatı temelden sarsan bir kadın olamadıktan sonra vazgeçilmez kadın olmanın erdemi üzerine boşuna sizi yormayayım.
Belki bir kadın ya da birkaç kadın dünyayı hemen değiştiremez ama devrettiği bayrağı taşıyan başkaları belki de başka nesiller eninde sonunda o değişimi yaparlar. Sadece iyi çocuklar yetiştirdiğimizi düşünerek dünyaya katkı sunamayız. Ayrıca gelecek nesillerin arkandan hatırı sayılır ağırlıkta sözler saydırması umurundaysa, o zaman gerçekten vazgeçilmez bir kadın olma halin içinden sana bir şeyler fısıldıyor olmalı, belki de artık görünmek istiyordur.
———————————————————