´İskandinav ülkeleri, Hollanda, Almanya ve Belçika’dan gelenler “Türkiye hakkında çok kötü yorumlar yapsalar da biz gelmekten vazgeçmedik,´
Mayıs ayında uzun zamandan beri ilk defa dört gün izin yaptım. Son 25 yıldır aynı tarihlerde gittiğim yere, Hillside Fethiye’ye gittim. İstanbul’da göremediğim ama yılda bir kez buluştuğum insanlarla sohbet etmek için...
Bu sefer de, Güney Amerika’dan Rusya’ya kadar çeşitli milletten insanla görüşme imkânı buldum. Hepimiz Türkiye’nin bu harika köşesinde buluştuk yine. Sözleşmiş gibi her meslekten, her yaş grubundan insanlar aynı mekanda toplandık. Ülkeleri ve bölgeleri mukayese ettik. Yağmur yağdığı için hep beraber tentenin altında kaynaştık. Gözlemlerimi size aktarayım.
Mesela, Latin Amerika’nın durumu Türkiye’ye benziyor. Sürekli ya seçim ya da referandum var. Enflasyon ve devalüasyon döngüsüne girmişler. Kolombiya’da seçimler yaklaşıyordu, Venezuela’da ekonomi yerlerde sürünse de Cumhurbaşkanı tekrar seçilmiş durumda. “Mucize gibi” diye anlatıyordu dostlarımız. İyi manada değil tabii.
Ruslar ve Ukraynalılar söz konusu mekânda barış içinde oturuyorlardı ama acı gerçek şu ki, Rusya Ukrayna’nın bir kısmını işgal etmiş durumda. Elbette aralarında bunu konuşmuyorlardı. Konuşsalar sıkıntı olacaktı çünkü. Atmosfer bozulacaktı. Allahtan aramızdan biri pot kırmadı ve bahsettiğim dört günü huzur içinde geçirdik.
İskandinav ülkeleri, Hollanda, Almanya ve Belçika’dan gelenler “Türkiye hakkında çok kötü yorumlar yapsalar da biz gelmekten vazgeçmedik, ancak inşaat işini biraz abarttınız, yolda yürüyemiyoruz” dediler. Haksız değiller. Türkiye kişi başına çimento kullanımında dünyada ilk 10 sıranın başını zorluyor. Suudi Arabistan ve Çin tartışmasız birinciler bu konuda.
“Yerli ve milli derken...”
Yine de Avrupalı dostlar bizi eleştirmekten geri durmadılar. Biz de savunma tadında olmayan cevaplar vererek, mevcut sıkıntıları anlatmaya çalıştık. Ancak, ‘terör’ dediğimizde Meksikalılar ve Kolombiyalılar “Sen terör görmemişsin!” diye lafa girdi. Milyonlarca insanın teröre kurban gittiğini, anlattılar. “Döviz Kuru” deyince Venezuelalı bana gülerek baktı. Sanıyorum yüzde 1000’lerle ifade edilen bir enflasyon-devalüasyon döngüsüne girdiklerinden…
“Nedir en önemli varlığınız?” diye sordular. “İstikrar” dedim, İskandinav misafirler anlamaz gözlerle bakıyorlar. Onlar için olmazsa olmaz çünkü. Aksi düşünülemez bile. “Büyüme” dedim, bu sefer de Almanlar bıyık altından güldü.
Ben de dayanamadım “Atatürk” dedim bir anda. “Bak şimdi orantısız güç kullandın” dediler ciddiyetle. “Örnek lider” diyenler oldu. Bazı ülkelerde derslerde okutuluyormuş. Simon Bolivar kadar ünlüymüş Ulu Önder neredeyse Latin Amerika’da. Gururla dinledim.
“Fikret Mualla” dedim sonra, baktım Fransızlar en az benim kadar biliyor. Üzerine de “Fahrelnissa Zeyd” dedim, Fas ve Mısır’dan gelenler benim yerime anlattılar. “Arif Mardin” dedim. Müzikle ilgilenenler “Türkmüş demek” diye hayret içinde kaldılar.
Ben bunları yaşarken, Dolar/TL tekrar yükseliyordu. Galiba böyle değerler çıkaramadıkça TL’nin istikrarı konusunda olumlu bir yorum yapmak mümkün olmayacak. ‘Yerli ve milli para’ öncesinde ‘Yerli ve mili değerler’ yaratmak gerekiyor sanırım.