İsrail’deki Türkler
Türkiye’nin en büyük hazır giyim markalarından biri geçtiğimiz hafta İsrail’e ilk şubesini açtı. Bu mutlu haberi sosyal medya üzerinden, söz konusu mağazaya gidip alışveriş sonrası fotoğraf çektirmiş İsrailli dostlarımdan öğrendim. Bu firma, Ortadoğu, Kuzey ve Sahra Altı Afrika’sı derken İsrail pazarına girmek için geç bile kaldı. Bir kez daha hayatın gerçeklerinin politikacıların oy hevesiyle sarf ettikleri sözlerden çok daha farklı olduğunu gördük. Aynı gün gazetemiz yazarlarından sevgili Sara Abla’nın (Yanarocak) İsrail’deki Türkiyeliler Birliği sitesindeki ‘İstanbul’a Kısa Bir Ziyaret’ başlıklı yazısını okuyup hüzünlendim. Geçmişe dair bir özlem mi? Kim doğup büyüdüğü ve hep iyi hatırlamak istediği bir ülkeye özlem duymaz ki? Mario Levi’nin “Türkçeyi vatanım olarak görüyorum, çünkü Türkçe, kendimi var ettiğim yer” sözünü hatırladım.
Son dönemlerde popülist liderlerin hakikati aramaktan uzak, sadece kendilerini haklı gösterme yarışında sarf ettikleri sözlerin, yaratılan düşmanlığın İsrail’deki Türkiyeli Yahudi dostlarımızı nasıl derinden üzdüğünü hiç düşündünüz mü? Kimi beş, kimisi de altmış yıl evvel, birbirinden çok farklı nedenlerden bazen gitmiş bazen de gitmek zorunda kalmış bu toprakların insanları. Şu an yaşadıkları ülkede ne kimlikleri yüzünden belli bir kesimin hedefi durumundalar ne de çocuklarına nasıl bir gelecek vereceklerinin endişesini taşımaktalar. Kısacası bizler gibi sadece kimi zaman kâğıt üstünde değil, gerçek anlamda her mecrada “eşit vatandaşlar”. Bir yandan hayatlarına devam ettikleri ülkenin başarısı için canla başla çalışırken, nereden geldiklerini de unutmadan her şeye rağmen her iki ülkenin de ilişkilerinin iyi olması, karşılıklı doğru bilgi akışı için özveride bulunmaktalar. Daha geçtiğimiz hafta İsrail’deki Türkiyeliler Birliği ressam Jackie Arditty’nin resim sergisini İsrail’e getirtip, Dr. Hay Eytan Cohen Yanarocak’ın seçim arifesinde Türkiye analizlerini sunduğu konferansını büyük ilgiyle izlediler.
Peki ya bizler? Nerede işimize gelmeyen bir başarı görsek, neyi kıskansak üzerine hiç düşünmeden “Dünya bu Siyonist komplocu Yahudilere hizmet ediyor” deyiverip kendi nefretimizi kusuyoruz. Ta ki bir gün gelip gerçek yüzümüze vurulursa eğer, başımızı öne eğip utanana dek. Sizce “İsrail’in şarkıcısı iyi şarkıcı değil. İsrail sadece öldürmeyi bilir,” diye bir politikacımızın demeç vermesi diplomatik alanda bizleri ne kadar saygın bir konuma getirebilir? Özgürlükten yana olmayan, karşıt fikirlere tahammülü bulunmayan bir iklimde her olayın sorumlusunun tek düşman görülmesi bizlere insanlık için hiç de yeni olmayan ama her daim acı dersler çıkarılan hikâyeleri hatırlatır. Arap coğrafyasının birçok ülkesi de İsrail’deki çok sesliliği örnek alsa ve muhaliflerini susturup tek bir sesi baskın yapmak uğruna halklarını karanlığa mahkûm etmese bugün daha barış dolu bir dünyada yaşayabilirdik.
Bizler yine de enseyi karartmayalım. Barışı, kişisel egolarını bir yana bırakıp sağduyularına kulak veren insanlar sağlayacak. 24 Haziran seçimleri sonrası daha mutlu, huzurlu ve sevgi dolu bir gelecek temennisiyle…