Hızla geçen bir mayıs ayından sonra basketbol dünyası yaz uykusuna girerken sporseverler gözünü Rusya’da gerçekleşen Dünya Kupası’na çevirdi. Ancak Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı Hidayet Türkoğlu’nun geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama, Dünya Kupası’nın gölgesinde kalsa da ses getirmeyi başardı.
Türkoğlu, geçtiğimiz 2017-2018 sezonunda takımların Türkiye Basketbol Ligi’nde altı yabancı oynama hakkı varken, önümüzdeki sezon itibariyle bu hakkın beşe düşürüldüğünü belirtti. Futbol dünyasını takip eden okurlar bu uygulamanın nasıl geliştiğini üç aşağı beş yukarı tahmin edebilir. Yabancı sayısının artmasıyla rekabetle karşılaşan yerli oyuncular geride kalıp süre almamaya başlar ve bununla eş zamanlı milli takım başarısızlıkları gelirse, hemen yabancı kısıtlaması konusu gömüldüğü yerden çıkarılır.
Basketbol milli takımının da özellikle oyun kurucu pozisyonunda sorun yaşaması (önce Fenerbahçe Doğuş’tan Bobby Dixon, şimdi de Darüşşafaka’dan Scotty Wilbekin’i devşirmek zorunda kalması), NBA’de oynayan oyuncuların mazeret gösterip gelmemesi sonucu erken biten Avrupa Şampiyonası tecrübesi bu tartışmanın su yüzüne çıkmasına neden oldu. Avrupa’da zirveye oynayan Fenerbahçe Doğuş, Anadolu Efes gibi Euroleague temsilcilerinde bulunan Türk oyuncuların süre almamasının birçok kişi tarafından hâlihazırda eleştirilmesi, bazı orta sınıf takımların da geçici yabancı oyunculara yönelmesi sebebiyle Türk oyunculara istenen seviyede yer vermemesi de bu tartışmalara tuz biber ekti.
Sonucunda alınan yabancı kısıtlama kararı kimseyi şaşırtmasa da günümüzün spor dünyasında bir hatadan başka bir şey olmadığını söylemek zor değil. Son yıllarda İspanya Basketbol Ligi ACB’yle beraber Avrupa’nın en kuvvetli liglerinden biri haline gelen TBL, temsilcileri Fenerbahçe Doğuş’un bir Euroleague, Galatasaray ve Darüşşafaka’nın birer Eurocup ve Beşiktaş’ın da Eurochallenge kupasını kaldırmasına şahit oldu. Türkiye’nin basketbol tarihinde görülmemiş bu başarıların arkasında yabancı serbestisi ve onunla gelen hem lig içi hem de ligler arası olarak artan rekabetçiliğin önemi yadsınamaz.
Bunun yanında ligin ekonomik gücünün artmasıyla beraber ülkemize çalışmaya gelen koçların (başta Zeljko Obradovic, David Blatt, Duşan İvkovic gibi efsaneler olmak üzere) kanatlarının altında öğrenebilecekler ve onların liderliğinde gösterilen gelişim sayesinde edilen ilerleme fırsatı da altı çizilmesi gereken bir nokta. Örnek vermek gerekirse, her ne kadar vatandaşlık durumu sebebiyle milli takımda görev alamasa da Ahmet Düverioğlu’nun Euroleague finalinde ilk 5 başlayacak seviyeye gelmesi çok çalışmasının yanı sıra Obradovic’in önderliği ve Ekpe Udoh, Jan Vesely gibi elit uzunlarla rekabet içinde bulunması sayesinde oldu.
Daha önce belirttiğim gibi üst düzey takımlara bakıldığında Ahmet Düverioğlu gibi çok örnek olmasa da bu rekabetçi ortamın diğer Türk oyuncuların onların süre alabilecekleri takımlara geçmesi ya da yeteneklerini başka liglerde ve hatta bir üst seviyede test edip NBA’yi denemelerinin yolunu açtığı söylenebilir. Bunun en net örneği, yeni nesilde Furkan Korkmaz ve Cedi Osman’ın açtığı yolda ilerleyen dört genç oyuncunun, Bandırma Kırmızı’dan Berke Atar ve Erxhan Osmani, Anadolu Efes’ten Muhaymin Mustafa ve TOFAŞ’tan Berkan Durmaz’ın 2018 NBA Draft’ında şansını denemeye karar vermesiydi.
Amerikan Basketbol Ligi NBA’in her geçen yıl gelirlerinin arttırıp dünyanın dört bir yanından en yetenekli oyuncuları kolayca çekmeyi başardığı bu dönemde, yabancı kısıtlamasının arttırılması zaten zayıflayan Avrupa yetenek havuzundan cımbızla çekilen oyuncuların ligimizde süre almasını engellemek demektir. Bu da yerel ligin rekabetçiliğinin azalması ve sonunda herkesin kaybetmesi anlamına gelir.
Başarılarla dolu basketbol ligine zarar verecek bu uygulamanın bir an önce son bulmasını umuyor, yetenekli Türk gençlerinin böyle ‘koruma’ önlemlerine ihtiyacı olmadığı belirtmek istiyorum.