Bir röportajında Hrant Dink’e neden Agos’u kurduğu sorulduğunda “Evde solucan gibi yaşamaktan bıkmıştık, dışarda bizim hakkımızda suçlamalar, hakaretler dolanıyordu, ama biz ses çıkarmıyorduk, anlatmamız gerekiyordu” demişti. Kimi okurlarım gönderdikleri mesajlarda “Neden sürekli içimizi karartıyorsun?” diye serzenişte bulunsa da yazılarımın amacı yaşananları anlatmak, birilerinin görmezden geldiklerini komşularımızla paylaşmak ve arzu edilen ‘Makbul Yahudi’ kalıbına sokulmamak içindir.
Türkiye’de ‘makbul’ Yahudi olmak, her şeyden evvel ülkeyi yöneten kim olursa olsun onu paydaş seçerek, çizdiği sınırlar içinde bir yaşamı kabul etmeyi ve geçmişe yönelik sıkıntıları izin verildiği derece konuşmayı gerektirir. Hatta, kimilerinin arzuladığı gibi sabah akşam İsrail’i eleştirebilen bir Yahudi olursanız eğer, başta medya ve toplumun ciddi bir kesimi tarafından en makbul ve değerli Yahudi kabul edilirsiniz. Hele bir de ‘self-hating Jew’ olup “İsrail gayr-i meşru bir devlettir” filan da derseniz bir gün Yahudi kimliğinizle yüzleşene kadar birçok çevrede “Yahudi ama İsrail’i eleştiriyor” diye takdir edilir ve bol bol konuşmalara çağırılırsınız. Günümüzde Yahudi toplumundan entelektüellerin medyada daha az görünür olmalarının sebeplerinden birisi de hiçbir televizyon kanalı veya gazetenin ‘makbul’ olmayan haber veya röportajları yayınlayamayacağı içindir.
‘Makbul Yahudi’ olmak ‘Yahudiler cinleri istihbaratta kullanıyor’ deyip bir de Atatürk’e alenen hakaret eden bir şahsın siyasiler tarafından el üstünde tutulmasını, antisemit yazarların adına ödüller dağıtılmasını görmezden gelmektir. ‘Makbul Yahudi’ yöneten kesimin gözünde gerek İspanya’dan Osmanlı’ya gelen gerekse de Naziler döneminde Almanya’dan kabul edilen Yahudileri ikili bir fayda ilişkisinden öte, her fırsatta “Bizlere kucak açtılar” diye belirtir. Yahudiler’in topluma katkıları, diğer tarihsel faktörler hep arka planda kalır. Makbul Yahudi hayatı boyunca her fırsatta ‘500 yıllık misafirliğe’ duyduğu minneti belirtmek durumundadır. Eğer ola ki içlerinden biri çatlak bir ses çıkartıp, ezber bozarsa karalama bir iki haberle fatura peşinen tüm topluma kesilebilir.
Makbul Yahudi için yönetenlere karşı eleştirel bir tavır takınmak, memnuniyetsizliği varsa belirtmek yerine her vesileyle sadakati yenilemek esastır. Makbul Yahudi için toplum her geçen yıl antisemitizmin etkisiyle eriyorsa da yaşananlar münferit vakalardan ibarettir. Antisemitizm toplumumuzda olmayan yabancı bir konudur. Makbul Yahudi azınlık olduğunun bilincinde haksız olduğunu kabul etmeye tarihten gelen deneyimleriyle zaten hazırdır.
Hal böyle olunca sizin istediğiniz ‘makbul Yahudi’ olmamak için Türk Yahudi’si çoğu zaman susmayı ve yaşanabileceklerin ışığında geleceği planlamayı tercih eder. Eğitim sistemine vurulan her neşterde de her geçen gün Kudüs sergileri adı altında toplumun zihnine yerleştirilen fikirlerde de nasıl bir ‘Yahudi’ istendiği belli değil midir?
Peki, burada yaşamayı seçen bizler ne yapabiliriz? Bizler için hoş olmayanı, rahatsız edeni görerek her birimiz “Ben ne yapabilirim?” diye düşünebilmeliyiz. Her şeyi değiştiremesek de gerek sosyal medyada gerekse de kendi çevremizde neyi değiştirebileceğimiz üzerine kafa yorabiliriz. Etrafımızdaki kötümserliğe inat birlik olabilir, şikâyet etmek, yapılan hataları tekrarlamak yerine kolektif önyargılara karşı sadece kendimiz olarak mücadele edebiliriz.
Yaşanan haksızlıklarda sadece toplum yöneticilerinin ses vermesini beklemeden göstereceğimiz tepkilerle bir duruş sergileyebilirsek eğer, hiç olmazsa çocuklarımıza inandığımız bir amaç uğruna mücadele ettiğimizi anlatabilir, pişman olmayacakları bir gelecek bırakabiliriz. İhtiyaç olduğunda çağrılan “Makbul” Yahudi olmak yerine, kimi zaman kitlelerin hoşuna gitmese de kendimiz gibi davranabilmek, düşüncelerimizi cesur ve samimice ortaya koyabilmek bu topraklarda özgür ve çoğulcu bir gelecek inşa edebilmemiz için mutlaka gereklidir.