Amerikan emperyalizmi ve Yahudi ittifakı bugün yeniden harekete geçti. İlk hedef Türkiye.
Alev Alatlı -Takvim - 13.08.2018
Yahudi damadın pis oyunları... Adam Yahudi kanı taşıyor. Yahudi’den Müslüman’a hiç hayır gelir mi? Hayır hiçbir Yahudi’den Müslümanlara kesinlikle hayır gelmez.
Medyum Memiş - Güneş- 11.08.2018
Kendilerini dünyanın efendisi gören bir kibirle, yurdundan çıkarılmış olsa bile eninde sonunda bu yurda döneceğine, bütün dünyaya hâkim olacağına ve bütün insanların eninde sonunda kendisine kul-köle olacakları bir gelecek tasavvurunun kökleri binlerce yıl geriye götürülebilir. Bugün Siyonist yorumu esas alan Yahudi milleti tam da bu oku hedefine ulaştırmak için bütün dünyayı fesada boğmakla meşgul. Bu anlayışta ve gelecek tasavvurunda Yahudilerden başka hiç kimseye mutluluk, özgürlük, onurlu yaşama hakkı yoktur…..
Yasin Aktay - Yeni Şafak 13.08.2018
Fetö siyonistlerin Müslümanlar içindeki yapılanmasıdır.
Mehmet Koçak - Yeni Akit 08.08.2018
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası... Amerika başta harekâtta kendi ürettiği silahların kullanılması ve birkaç madde ile birlikte Türkiye’ye silah ambargosu koyar. Kongre üyeleri Türkiye’den kimseye randevu vermemektedir. TUSİAD’ın Amerikan Kongresi nezdinde gösterdiği gayretlerde Türk Yahudileri -başta Jak Kamhi, Fred Burla, Avukat Mordo Dinar- gayretleri ile çözümü çabuklaştırırlar. Bu olay, Türk Yahudi lobiciliğinin Cumhuriyet dönemindeki başlangıcı kabul edilebilir.
1980 Askeri Darbesi sonrası. Bu kez Ermeni Soykırımı iddiaları ve Kıbrıs sorunu yine gündemdedir. Türk Yahudileri, Türk dış politikasında yürütülen halkla ilişkiler çalışmalarında ön plandadır.
1984 yılından itibaren de gerek Özel, gerekse de Demirel döneminde Amerika seyahatlerinde Amerikan Yahudi kuruluşları ile temaslarda, İsrail’e yapılan iş gezilerinde başta Jak Kamhi olmak üzere Yahudi iş adamlarımızı siyasilerimize destek olmak üzere görürüz.1988’den itibaren 500. Yıl Kutlamaları çerçevesinde devlet teşviki ile yapılan faaliyetlerle de artık Türk Yahudi lobiciliği kurumsallaşma yolundadır.
2002 yılında Ecevit’in Cenin Operasyonunu ‘soykırım’ olarak nitelemesi ile sarsılan ilişkiler 2005 yılında dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın İsrail ziyareti, karşılıklı imzalanan ticari anlaşmalar ile son çıkışını yaşayacaktır. Her ne kadar gezi esnasında Yad Vaşem Holokost Anma Müzesinde Türk heyetin kipa takmayı reddetmesi yeni bir kriz yaratsa da gerek Erdoğan’ın gerekse de Ariel Şaron’un olumlu açıklamaları ve hatta İsrail tarafının direkt ‘telefon hattı’ kurulması önerisi, aile arası yaşanan kriz sonrası bir barışmanın göstergesiydi. Sonraki dönemlerde 2006 Lübnan Savaşı, 2009 Gazze Dökme Kurşun Operasyonu ve 2010 Mavi Marmara ile birlikte yaşananların Türk Yahudi Toplumuna antisemitizm olarak dönüşü ise demografik yapıda belirgin bir azalma ve özellikle gençlerde aidiyet sorgulaması olarak kendini gösterecektir.
Peki sizlere bunları neden anlattım? Sadece yaşadığımız bu zor dönemlerde değil zaten gemi var olduğundan beri aynı gemide arada bir güvertede bir uçtan diğerine sürüklensek de var gücümüzle tutunmaya çalıştığımızı hatırlayalım istedim. Azınlık vakıflarının temsilcilerinin ortak açıklaması yerine, farklı inanç gruplarından iş adamlarımız bizzat yurtdışı heyetlerimizde olsalardı neler değişebilirdi düşünelim istedim.
Yazımın başındaki antisemit sözleri sarf edenler Yahudileri aynı gemide düşünüyor mudur? Kendilerini yazar kisvesi altında saklayan antisemitlerin topluma düzenli olarak Yahudi düşmanlığı pompaladığı bir iklimde kendimizi ne kadar huzurlu hissedebiliriz? Bu ülkede birlikte barış içinde farklılıklarımıza saygı göstererek yaşamamız gerektiğini hatırlamak için illa ki zor dönemlerden mi geçmeliyiz?
Siyasilerimizin açıklamalarında geçtiğimiz hafta Gazze’den İsrail’e atılan 180’i aşkın füze için tek kelime etmemesinin yanında ‘Siyonist’ ve ‘Evanjelist’ kelimelerini aynı cümle içinde tehditkâr bir mantalite olarak kullanmaları diplomaside bizi ne kadar ileriye götürebilir? Peki ya kimi siyasilerin sosyal medyada neredeyse savaş çığırtkanlığına varan sözleri, sosyal medyada dolar yakılarak yapılan protestolar ve “Amerikan tıraşı yapmıyoruz” gibi tuhaf açıklamalar cahilliğimizin ne boyutlara vardığının bir göstergesi değil mi? Geçtiğimiz hafta yaşadıklarımızdan bir ders çıkarabilmeli, Avrupa’nın bizden beklentileri doğrultusunda ekonomi, eğitim ve hukuk alanında gerekli düzenlemeleri bir an evvel hayata geçirip, ileriki dönemlerde hiçbir ülkenin demokrasimizden şüphe duymayacağı bir yapıya kavuşabilmeliyiz. Toplumsal adalet ve eşitliğin ön planda tutulduğu, aynı gemide olduğumuzun bilincinde çözüm için hepimizin ifade olanağı bulduğumuz günler dileğiyle…
Not: Makalede kullanılan Türk Yahudi lobiciliği hakkındaki bilgiler Denis Ojalvo’nun Galatasaray Üniversitesinde verdiği ve Şalom Gazetesi’nde de üç bölüm olarak yayınladığı “Türk Yahudi Lobiciliği / Le Lobbysme juif en Turquie” konulu yüksek lisans tezinden alınmıştır.