Amerikalı ekonomist Hyman Minsky’nin 40 yıl kadar önce ortaya attığı bir teori var: Büyümenin yüksek seyrettiği dönemlerin sonunda, istikrarsızlık ve çöküş kaçınılmazdır. Bu öngörünün temelinde, özel sektörün ölçüsüz oranda kredi kullanması ve bunun doğal sonucu olan finansal çalkantılar yatmaktadır.
Şu anda içine girdiğimiz kriz ekonomiyi yönetenlerin aslında bildiği fakat siyasi sonuçlarından çekindikleri için daha da çok borçlanmayla öteledikleri bir durumun nihayet patlaması olarak özetlenebilir. Bunları zaten biliyordunuz, neden anlattım? Çünkü, bu krizin çok uzayacağı ve sosyal patlamalara neden olacağına dair kendi fütürist yaklaşımımı yazacağım. Umarım doğru çıkmaz.
İstatistiklere bakınca yıllar içinde Türkiye’de küçük bir grup göreli zenginleşmiş, geriye kalan büyük bir grup ise göreli fakirleşmiş.
Tezime göre Türkiye’de yüksek servet grubuna ait kişiler ile geçim sıkıntısı çeken gruplar birbirinden medet ummaya çalışacak. Çaresiz ile amaçsızın iş birliği… Hayatı boyunca çalışan ancak emeğinin karşılığını maaşla aldığı için bir türlü o servet sahibi insanların yaşam düzeyine ulaşamayan kesim ile, hayatı boyunca hiç çalışmamış, miras yoluyla veya rant ile elde ettiği refah ile övünç duyan, bunu marifet sanıp etrafına sığ fikirlerini benimsetmeye çalışan zengin kitle arasındaki etkileşimden bahsediyorum.
Bunun çok çarpıcı bir örneğini Ahlat Ağacı adlı filmde gördüm. Başkarakter Sinan’ın, işsiz fakat eğitimli bir genç olarak yaşadığı belirsizlik kaygısının taşranın sınırlarını aşarak tüm Türkiye’deki kitleleri temsil ettiğini düşündüm. Kitabını bastırmak için finansman arayan Sinan’a kasabanın eğitimsiz ama zengin iş adamı bolca akıl dağıtır ama zırnık koklatmaz.
İçi kof, çalışır gibi yapıp aslında servet tüketen zengin kesim ile onların gelir seviyesine çıkmak isteyen kültürlü grubun etkileşimi olacak geleceğin Türkiye’si…
Yaşam tarzı görgü ve bilgi ile orantılı bir şeydir. Paradan bağımsız olarak gelişir. Zaman içinde ve zorlamadan. Türkiye’de entelektüel seviyesi nispeten yüksek olan halk gittikçe fakirleşmekte. Kendisini layık gördüğü ortamlara girmek için varlıklı insanlarla haz almasa da dostluk kuran, kendini bir hayat tarzı olarak pazarlayan bir gruptan bahsediyorum. Hızlı varlık sahibi olan insanlarda görgü aynı hızı yakalayamaz ve mutlaka geri kalır. Ve kolay yolu seçen yeni sermaye, o görgüden faydalanmak için kesenin ağzını açar.
‘Muhteşem Gatsby’ kitabında çok benzer bir durum vardı. Köklü aileler nasıl yaşanacağını, nasıl giyinileceğini iyi biliyordu, aristokrat bir endamları vardı, ancak para kazanma metotlarından uzaklaşmaya başlamışlardı. Servetleri gitgide küçülüyordu. Yeni zenginler ise, kanunsuz işlerle ceplerini doldurmuşlardı, ancak görgülü ve zarif yaşamın kurallarını bilmiyorlardı.
Kısacası: Bu ekonomik kriz artık geldi ve uzun süre gitmeyecek. Önümüzde, gelir grupları arasında muhteşem bir uçurum olan sosyal adaletsizliğin tavan yapacağı bir dönem var. Keşke ‘amaçsızlar’ istihdam yaratıp bilgiliyi destekleseler, çaresizler de elini taşın altına koyup Türkiye’nin tanıtım stratejisini ele alsalar… İşte o zaman aslında toplumsal tepki verebilen bir ülke olduğumuzu gösterebiliriz…