“Ki yimatse bekirbeha... iş o işa aşer yaase et ara beene Ad... E.loeha...vayeleh vayaavod eloim aherim...aşer lo tsiviti. – Eğer Tanrı’nın … (Devarim 17/2 – 3) gözünde yanlış olanı yapan; emretmemiş olduğum halde başka tanrılara ibadet eden erkek veya kadın içinizde olacak olursa…”
“Emretmemiş olduğum” sözü Tora açıklayıcıları tarafından genellikle “yasaklamış olduğum” şeklinde bilinir ve öğretilir.
Rabi Pinhas Halevi Horrowitz insanların bazen ciddi bir yanlışa sürüklendiklerini söyler. Bu ciddi yanlış, bazı zamanlarda yabancı ilahların ibadetlerine katılmanın Tanrı tarafından da uygun bulunduğu yanılgısıdır. Tanrı asla ve asla böyle bir şeyi emretmemiş, hatta kesinlikle yasaklamıştır. Yukarıda “emretmediğim” sözünün “yasakladım” anlamına gelmesinin bir örneği de burada bulunmaktadır.
Rabi’nin bu görüşü aslında önemli peygambersel bir öngörüdür. Çünkü on sekizinci yüzyılda hiç kimse başka kültürlerin ibadetlerine katılmayı aklından bile geçirmezken söylenmiştir. Hâlbuki yirminci yüzyılın başlaması ile bazı görüşler diğer kültürlerin ibadetlerine katılmanın, onlara benzemenin antisemitizmi azaltacağı rüyasını savunurlar. Hatta birçok lider bu yolu benimseyerek asimile olur. Sonra geç de olsa gerçeği görüp geri dönenler de az değildir.
Tarih bu kişilerin yanıldığını defalarca göstermiştir. Aksine bu gibi girişimler antisemitizmi körüklemiş ve alevlendirmiştir. Mısır esaretinde Mısırlı gibi yaşamak isteyen İbraniler sonunda Mısırlıların kölesi olurken, İspanya’da hem engizisyona hem de kovulmaya kadar giden yaptırımlara maruz kalmışlardır. Engizisyonun amacı gerçek Yahudilerle uğraşmak olmamıştır. Onlar başka görünüp Yahudiliklerini devam ettirmek isteyen Conversosları ortaya çıkarmayı amaçlamıştır. En acısı Avrupa’nın orta yerinde kendilerinden farklı bir kültürle yaşamak isteyen Yahudiler de Soykırım’dan kurtulamamışlardır. Bunlar tarihsel gerçeklerdir. Çok önceden gerek Tora’daki satır aralarında gerekse Rabilerin sözlerinde defalarca anlatılmıştır.
Bazı yerlerde ‘yabancıların’ bulunmaması için özel kampanyalar yapılır. Tora öğrenen ve Yahudi yaşam tarzını benimseyen bir Yahudi için bir sorun yoktur çünkü tabiri caiz ise Kaşer olmayan bir yerde o kişi zaten bulunmaz. Yani bir anlamda çözüm bellidir
“Tamim tiye im Ad... E.loeha - bütün kalbinizle birlikte Tanrı ile olmalısınız.”
Alşih adlı kaynak Tanrı ile bir bütünlük içinde olmak durumunu Tanrı’ya karşı olan görevlerimizde içten davranmaya bağlar. Kişi yalnız başına olduğunda da başkalarıyla olduğunda da aynı içtenliği göstermelidir.
Kotzk şehrinden Rabi Mendel ise Tanrı’ya karşı olan inancımızın bölünmüş değil bir bütün olması gerektiğini savunur. Bazı şeyleri Tanrı için bazılarını da kendimiz için yaptığımızda Rabi bu durumu Tanrı ile bir bütünlük içinde olma durumu olarak kabul etmez.
Rabi Dr. Twerski’ye göre bu iki görüş birbirini tamamlar görünümdedir. Bir kişi toplumla beraber olduğunda mitsvaları izler bir görünüm çizer, yalnız olduğunda ise Tora’nın kurallarını çiğnerse bu kişi Tanrı ile bir bütünlük içinde değildir. Bir başka deyişle bütün kalbiyle Tanrı’ya bağlı değildir.
Örneğin eğer muhteşem bir Kaşer yemekten zevk alıyorsak bunun yanında da Tanrı’nın emrini yerine getirmekten dolayı mutluysak bu durum Rabi Mendel’in görüşüne göre bütün kalbimizle “Tanrı’ya dönmüşlük” olarak algılanmaz. Ancak yediğimiz yemeği Tanrı’ya ibadet edebilmek için bize enerji veren bir araç olarak gördüğümüz zaman bu Tanrı’ya bütün kalbimizle bağlandığımız anlamını taşır.
Bir başka açıklamaya göre ise bu cümle Tanrı ile birlikte mükemmel olmak olarak verilmektedir. Elbette ki insan mükemmel değildir ve davranışlarıyla bunu kolay kolay elde edemez. Ancak kişi Tanrı’nın yolunda O’na bağlanmak amacı ile yürürse zamanla mükemmelliğe erişemese bile ona çok yaklaşmış olur.
Bizlere düşen egolarımızdan arınarak Tanrı’nın yolunda O’na bağlanmak, O’nun çizdiği yola ilerlemek ve O’nun emirlerini yerine getirmek suretiyle mükemmelliğe doğru yol almaktır.