Artık hepimiz anladık. ABD’ye giden heyetin temasları olumlu geçmemiş. Daha önce ABD tarafıyla birçok müzakerede bulunduğum için, genel tavırlarının sabırla dinlemek sonra da giderek tempoyu artıran bir şekilde karşı tezleri masaya dizmeye başlamak olduğunu gayet iyi biliyorum. Başta rahip meselesi olmak üzere, CIA kanalıyla derledikleri bilgilerle Türk Heyetinin anlattıkları arasında benzerlik olup olmadığını test etmişlerdir.
Peki, yaşanan bu durum bir haftanın meselesi mi? Elbette değil. Hem Prof. Dr. Çağrı Erhan hem de Prof. Dr. Ahmet Kasım Han’dan elde ettiğim bilgilerle kendi bilgilerimi birleştirince konu giderek netleşti: Daha Bill Clinton başkan iken, Başkan Adayı Bush aynen Trump’ın kampanyasına benzer bir şekilde “Amerika’yı büyük yapacağız” diye ortaya çıkmıştı. Bu kampanya Clinton ve Demokratların ABD’nin güçlü algısını bozacak işler yaptıklarını anlatan sert bir kampanyaydı. Gazetelere tam sayfa ilanlar verdiler ve nihayetinde tartışmalı bir seçimin sonucunda galip geldiler.
O tarihten bu yana Evanjelistler, ABD içinde örgütlenmeye başladı. Gençlere yaz kamplarında silah kullanmak dahil herşeyi öğretmeye başladılar. Bugün ABD’de 100 milyon civarında Evanjelist olduğu biliniyor ve 60 milyonu oy verme yaşında. ABd’nin Başkan Yardımcısı da Evanjelist, Dışişleri Bakanı’nın da Evanjelist olduğuna dair intibalar var. Dolayısıyla ABD Yönetimi Rahibin tuhaf işlere karışmış olduğunu biliyor ama yukarıda saydığım sebeplerden ötürü, “ısrarla geri istiyormuş” görüntüsü vermeye çalışıyor. Çünkü bu konuda gevşek davranırlarsa, Trump ikinci dönem başkanlık şansını kaybedebilir. Bu kadar basit.
“Sakin konuş ama sopayı göster...”
Daha da ilginç bir detayı arz edeyim. Evanjelistler kıyamet günü geldiğinde iyiler ve kötüler arasında kopacak olan savaşın (armageddon) Filistin Bölgesinde cereyan edeceğini, bu savaşta en büyük desteği Yahudilerden alacaklarına inanıyor. Elbette kendileri iyi taraftalar. Bu inanç sebebiyle diğer Hristiyan Mezhepleri Yahudilere mesafeliyken, Evanjelistler gayet yakın dururlar ve ortak çalışmalar yaparlar.
Trump başkan seçildikten sonra daha yemin etmeden sosyal medya aracılığıyla şu mesajı vermişti: “Ortadoğu politikamızı açıklıyorum, çok basit: İsrail ABD’nin dostudur, ABD’de de İsrail’in dostudur. Hangi ülke İsrail’in dostuysa, o da bizim dostumuzdur.” Benzer bir mesajı Başkan Yardımcısı da vermişti.
Demek ki, ABD bir yere doğru evrilmeye başladı. Eğer Trump bir kez daha seçilirse Türkiye’nin söz konusu evrilmeyi geri çevirecek gücü olmadığını bilerek, ABD ile ilişkilerini gözden geçirmesi ve kendini yeniden pozisyonlaması gerekecek. ABD Yönetiminin Türkiye ile ilgili alacağı her kararın bir mesaj niteliğinde olacağını bilmek gerekiyor.
Sürekli yükselen Dolar kurunda, geçmişte önceliklerin hatalı şekilde belirlenmesinin üzerine diplomatik krizin etkisi büyük. Bundan sonra kullanılacak ses tonunun daha kararlı ve düşük tonda olması gerekiyor. Hani ne der Amerikalılar: “Speak softly but hold a stick...”