Sapere Aude (Düşünmeye cesaret et)
18. yüzyılın sonlarında Avrupa’da ortaya çıkan Yahudi Aydınlanması Haskala (zekâ veya akıl anlamına gelen sekhel kelimesinden gelmektedir) Avrupa’daki Aydınlanma Hareketinden etkilenmiş olmakla beraber Yahudi kültüründen de beslenmiş, özellikle Batı dillerini, bilimi, rasyonel düşünceyi ve İbraniceyi öğrenip geliştirmeyi öngörmekteydi. Matematik ve fen gibi konuların eğitim sistemine eklenmesini, Yidiş dilinden vazgeçmeyi ve sinagog reformunu savunan Moses Mendelssohn’un (1729-1786) Haskala’nın öncü aydınlarının (maskilim) en önemlilerinden birisi olduğunu söyleyebiliriz. Kendisi Haskala hareketinin kurucusu olmamakla beraber sembol isimlerinden biridir.
Alman Sokrat’ı olarak da tanımlanan Mendelssohn, öldüğünde Alman entelektüellerinin ve toplumunun önemli bir kesimi tarafından saygıyla anılmıştı.
Aydınlanma, Immanuel Kant’a göre bilmeye veya ‘düşünmeye cesaret et’ düsturuyla açıklanabilir. Diğer bir deyişle aydınlanma kendi kendimize empoze ettiğimiz vesayetlerden kurtulup aklımızı ve mantığımızı kullanma pratiği ve kararıdır.
Fransız aydınlanmasında kilise karşıtı düşünceler daha etkin olmasına rağmen, Alman aydınlanmasında dine karşı daha uyumlu bir tutum takınılmıştı. Mendelssohn bu açıdan Alman Aydınlanma Hareketinin takipçisidir çünkü Tanrı’nın varlığı ve ruhun ölümsüzlüğüne inandığı gibi ölene kadar Şabat’ı tutan, bayramları kutlayan, sinagoga giden ve kaşer yemeğe riayet eden inançlı bir Yahudi olarak yaşamıştı. Öbür taraftan son moda kıyafetler giyen, sosyetenin devam ettiği mekânlara giden bir yaşam da sürmüştü. Aslında modern çağın zihinsel ve bilimsel yönlerini benimserken aynı zamanda cemiyet hayatına da girmiş fakat Yahudi kimliğini de bırakmamıştı. Öyle ki Hıristiyan olması için yapılan çağrıları reddetmiş, özel bazı konuşmalarında Hıristiyanlığın teslis gibi inançlarını mantıksız bulduğunu da ifade edebilmişti. Bazı eğitimli Yahudilerin entegrasyon için Hıristiyan olduğunun gözlemlendiği bu dönemde kitlesel olarak Yahudilerin din değiştireceklerine inanmadığını, aynı zamanda topyekun Filistin’e göç etme konusunda kendilerinde bir irade bulunmadığı tespitinde de bulunmuştu. Dolayısıyla Mendelssohn, Yahudilerin kimliklerini kaybetmeden yaşadıkları topluma entegrasyonunu önermişti.
Fakat kendi hayatında da tam bir entegrasyonun olamayacağını bizzat yaşamıştı. Berlin’in Unter den Linden caddesinde ailesiyle beraber yürürken serseriler tarafından “Juden” sözleriyle taşlanmasına rağmen vazolara resmi işlenecek kadar bir kültürel ikon da olmuştu.
Küçük yaşta haham hocasının peşinden Berlin’e gelen Mendelssohn, burada özellikle Maimonides’in eserlerini okumuş ve haham olmak yerine felsefeye yönelmişti. Ayrıca, üniversite eğitimi olmamasına rağmen özel dersler almış, kendi kendisini yetiştirmiş, Alman entelektüel kesimiyle yakın ilişkiler kurmuş, öbür taraftan antisemit yazılara karşı tepkisini ortaya koymaktan çekinmemişti. Aydınlanmanın veya aydın kişi olmanın temel ölçütünün Yahudileri insan olarak kabul etmek olduğunu iddia ederken birçok eğitimli Alman ve Avrupalının bu kıstası ihlal ettiğini de gözlemlemişti. Belki de kendi kökeni sebebiyle aydınlanmanın çelişkilerini Hıristiyan arkadaşlarına göre daha bariz gözlemleyebilmişti. Hem takdir gören hem ayrımcılığa maruz kalan Mendelssohn’un Prusya Bilimler Akademisi tarafından birincilikle ödüllendirilmesi Alman aydın kesimlerinin kendisine gösterdiği teveccühe örnek olarak gösterilebilir. İlginç bir şekilde aynı derecelendirmede, sonraları daha da ünlü olacak Immanuel Kant sadece takdir derecesi alabilmişti. Öbür taraftan, Akademi’nin 1771 yılında kendisini üye olarak atamasına rağmen Prusya Kralının, Mendelssohn’un Yahudi olmasından dolayı bu kararı onaylamaması yaşadığı ayrımcılıklardan sadece biridir.
Entelektüel çalışmaları ve bir fabrikada muhasebecilik görevleri dışında Alman prensliklerinde ve İsviçre’deki Yahudi toplumlarının zaman zaman vergi sorunları ve bu ülkelerden dışarı çıkarılma yönündeki kararların düzeltilmesi açısından kendisine başvurmaları üzerine Mendelssohn yetkililer nezdinde müdahalelerde bulunmuştu. Diğer bir deyişle, Yahudi ve Hıristiyan toplumlarının bir kısmı kendisini Yahudilerin sözcüsü olarak algılanmıştı.
Aynı zamanda Tevrat’ı Almancaya tercüme eden düşünür, toplumun gelenekten kopmadan bilimsel düşünceyi benimsemesi gerektiği üzerinde durmuştur. Bunun için de Avrupa dillerine ve İbraniceye önem vermişti. Kültürel ve bilimsel olarak Yidiş dilinin gelişmiş bir lisan olmadığını iddia eden Mendelssohn, öbür taraftan kendi ailesinin mensupları ile bu dili kullanmaya devam etmişti.
Öbür taraftan hahamlar tarafından ‘herem’ ilan edilen böylelikle toplumu tarafından dışlanan Baruch Spinoza’nın ateist olmadığını söyleyerek savunmuş ve bu yetkinin din adamlarının elinden alınması gerektiği görüşünü de ifade etmiştir. Bu bağlamda fikir özgürlüğü kendisi için son derece önemli olup hem dini fanatizmi hem ateizmi reddetmiş, Tanrı inancı olmadan ahlak olamayacağı iddiasında bulunmuştur. Mendelssohn’un inançlı olması bazı aydınlanmacı takipçilerinin pek paylaşmadığı bir fikir olmuştu. Sonuç olarak kendi etnik ve dini kimliği ile genel Alman ve Avrupa kimliği arasında bir etkileşim içinde olan düşünür, Haskala hareketi içindeki önemli yerini almıştır.
Peki, Avrupa’da bunlar olurken Osmanlı’da bir Haskala’dan söz edebilir miyiz? Kudüs İbrani Üniversitesinde doktora tezini Profesör Yaron Ben-Naeh ile yazan Tamir Karkason’a göre 1839-1908 yılları arasında Batı Anadolu, Balkanlar ve Kudüs’te bir Osmanlı Yahudi aydınlanması yaşanmıştı. İbranice ve Ladino dillerinde eserler üreten 90 aydının çalışmalarını inceleyen Karkason, özellikle Judah Nehama, Baruch ben Isaac Mitrani ve Abraham Danon’u derinlemesine analize tabi tutmuş, böylelikle Avrupa’daki aydınlanma, Haskala ve Osmanlı’daki Müslüman yazarlarla etkileşim içinde bulunan bir grubun varlığını tartışarak Osmanlı Haskala’sının da var olduğu sonucuna varmıştır. Bütün bu bulguları daha iyi öğrenebilmek için tezin ve yazarın makalelerinin basılmasını beklemek gerekecek.
Shmuel Feiner. Moses Mendelssohn: Sage of Modernity.
Seda Özmen. 18. Yüzyıl Yahudi Aydınlanma Hareketi Haskala ve Moses Mendelssohn.