Eylül ayı üzüm ayı... Hasat ayı... Zaten eylül sözcüğü de Süryanice, üzüm anlamına gelen aylül kelimesinden gelmekteymiş. Asma, antik çağlardan beri kutsal bir ağaç olarak görülmekte ve şarap da tanrıların içeceği olarak benimsenmekteymiş. Nitekim Yahudilik de asmaya zeytin ağacı ile birlikte özel bir anlam yüklemekteymiş. Simgelerin dilinde asma, yaşamın güvencesi ve insanın sahip olduğu en değerli mallardan biri olarak tanınıyor. Şarap simgesellikte bilginin imgesi. Nitekim Nuh Peygamber’in tufandan sonra ilk diktiği ağaç da asmadır. Asma antik çağlardan itibaren ölümsüzlüğün bitkisel ifadesi iken, alkol de -dolayısıyla şarap da- gençlik iksiridir. Üzüm, biblik simgesellikte, şölen, şenlik, berekettir. Eylül ayı biz Yahudilerin yılbaşı zamanımız. Yeniden yaratım ve yeni başlangıçlar zamanı. Yaşamın kutsanması, yaşam kitabına adımızı yazdırma zamanıdır. Teşuva, yani hatalardan dönme, özür dileme ve kendini düzeltme zamanıdır. Böyle olunca da listeler yaparız; -her dönüşüm döneminde olduğu gibi- nelere niyetleniyoruz, neleri değiştirmek istiyoruz kendimizde, hangi hayallerimize ulaşmak için neler yapmalıyız diye...
Geçtiğimiz hafta sonu Türkiye’nin ilk sertifikalı somelyesi Burçak Desombre’nin organize ettiği 4. Trakya Şarapları Uluslararası yarışmasında test edilen şaraplar gibi. Hangisi, ne kadar iyi olmuş; daha iyi olması için neler değişmeli, nelere dikkat edilmeli...
Yarışmada dünyaca ünlü Şarap üstadları (MV) Trakya Bölgesi şaraplarını tadıp puanlıyorlar. Bu yılın jüri üyeleri: Kenichi Ohashi (MV) ve Peter McCommbie (MW) ile 2007 yılında dünyanın en iyi somelyesi seçilen Andreas Larsson idi. Jüri üyeleri hangi markanın şarabını tattıklarını bilmeden, ama hangi cins üzümlerden yapıldığını bilerek şarapları görünüm, koku, damak, damakta kalma süresi gibi özelliklerine göre değerlendiriyorlar.
Farklı oturumlarda en iyi kırmızı, en iyi beyaz, en iyi blend ve en iyi (kendi kategorilerinde en yüksek puanı alan şaraplar arasında en iyi) şarabı belirlediler.
Süleymanpaşa Belediyesi tarafından desteklenen yarışmanın amacı Trakya şaraplarını dünya çapında tanınır kılmak. Nitekim Başkan Ekrem Eşkinat da önümüzdeki günlerde Türk haftasında tanıtılmak üzere şarapların peşinden Şikago’ya gidecek.
“Tekirdağ’ı Tekirbağ yapana kadar” bağcılığı destekleyeceğini belirtiyor Ekrem Eşkinat. Durum böyle olunca da jüri üyelerine soruyorum Türkiye’nin şarap ihracat konusunda şansının ne olduğunu. Türkiye’ye bu ilk gelişinde çok güzel şaraplar tattığını belirten Kenichi şarapların uluslararası alanda beğenilen ve güçlü markaların üretmekte olduğu üzüm cinslerinden üretildiğini hatırlatarak, ihracat pazarında Türkiye’nin şansı olması için daha fazla yerel üzümlerden şaraplar üretilmesi gerektiğini anlatıyor. Jüri üyeleri genel olarak bu konuda hem fikir.
Nasıl Sayarsan Öyledir
Aynı gün Tekirdağ’da değerli Türk Sanatçısı İbrahim Balaban müzesinin açılışı yapıldı. Başkan Eşkinat Cumhuriyet dönemi aydınlanmasının değerli düşünürü – yazarı Hıfzı Topuz ile müze açılışına katılıyoruz. Nazım Hikmet’in mapushane arkadaşı Balaban’a Hıfzı Bey’in “Senin doğum yılın kaçtı 22 mi, 23 mü?” sorusunu asırlık bilgeliği ile yanıtladı: “Nasıl sayarsan, öyledir”
Müzede Balaban’ın hakkında yayınlananlar, kendi dokuduğu bir halı, renkli çalışmaları, kara kalem çalışmaları, Nazım Hikmet şiirlerine çalışmalar göz dolduruyor. Bir kara kalem nü çalışmasının altında kendi el yazısı ile “Hüseyin eniştemi nü çalışırken öldürdüğümün resmidir” ibaresi... Sanırsınız ki şakacı bir eda ile yazılmış bu ibare. Meğerki, Balaban cezaevinde yatarken, Nazım Hikmet’ten resim dersleri almaktaymış. Bir süre sonra Nazım “tamam, sen artık oldun, nü çalışman lazım” der. Nü nedir falan öğrendikten sonra, malum mahpushanedeler, nerede bulunacak manken? Aynı mahpushanede aynı suçtan yatan enişteye başvurulur. Tabi kış günü, Bursa Cezaevi, cam önü: soğuk! Enişte zatürre olur, sonra da ölür... Anlaşılan o kadar da şakacı bir ifade değilmiş bu ibare... Yıllardır, Balaban’ın hayali imiş bu müze. Nihayet gerçek oldu.
Eşkinat, müzenin olduğu sokağı bir müzeler sokağına çevirmeyi hedefliyor. Mübadele ile Tekirdağ’daki evlerini bırakmak zorunda kalan Mavridis ailesinin(1) torunlarının 30 yıl çalışarak topladığı eski Tekirdağ’a ait 3000 fotoğraflık koleksiyonun da yakında bir müze olarak aynı sokakta ziyaretçilere açılması planlanıyor.
Bu arada eylül ayı boyunca Tekirdağ Süleymanpaşa‘da bir de uluslararası heykel sempozyumu var. Yedi farklı ülkeden sekiz sanatçının insan ve üzüm teması ile gerçekleştirmekte oldukları eserleri tamamlanınca Tekirdağ Süleymanpaşa sokaklarında daimi yerlerine yerleşecekler. Kültüre, sanata, eğitime, insana sürekli bir yatırım var Tekirdağ’da. Yerinden, köklerinden sökülmekle unutulmuş bilginin yeniden öğrenilmesi çabası... “Sadece beni seçen 200 bin kişinin değil de bu topraklarda kim yaşamış geçmişse ben hepsinin mirasını taşıyorum. Ya ekonomik ya siyasal nedenlerle hepimiz bir yerlerden bir yerlere göçmüşüz. Artık kimse kendi irade dışında göçmek zorunda kalmasın” diyerek gelecek hedeflerini dile getiriyor Eşkinat. Dünyanın şu anki durumuna bakılacak olursa, naif bir ütopya gibi görünüyor. Oysa dönüşüm atılan ufak tohumların çoğalmasıyla mümkün.
Belki de 5779’a girdiğimiz bu günlerde ‘yapmaktan’ çok ‘olmaya’ niyetlenmeliyiz. Tıpkı bir şarap gibi... İyi yetişmeye. İyi yetiştikten sonra da iyi ortamlarda iyi karşılaşmalarda iyi olmaya. Şana Tova.
Meraklısına not
Bu yılın kazananları: * En iyi roze: Sarafin Roze 2017 (Doluca) * En İyi Varyetal Karakter Gösteren Kırmızı Şarap Sarafin Cabernet Sauvignon 2015 (Doluca) * En İyi Kupaj Kırmızı Şarap: Elegance 2013, Barbare * Bu yıl 3 beyaz şarap aynı puanı alarak en iyi beyaz seçildi: Chateau Murou Semillion 2017 (Saranta), Terra Sauvignon Blanc - Chardonnay 2017 (Kayra), Vintage Chardonnay 2016 (Kayra) Bu son şarap aynı zamanda bu yılın en iyi şarabı ödülünü aldı. * Kategori best’leri dışında on bir şarap da 91 üzeri puan alarak altın madalyaya hak kazandı.