Başlıkta kastettiğim erkekleri ve erkekliği kesinlikle birbirinden ayırmak gerekiyor. Çünkü erkek malumunuz farklı bir cins olarak ifade ettiğim, erkeklik ise o cinse mahsus tavır, duruş, felsefesi artık adına ne derseniz dünyalarını anlatma gayretindeyim. Ayrıca erkekliğin kitabını yazanlara özel promosyonsuz yazı başlığımdan ilham alınması da tek temennim!
Konuya gelirsek, ne yazık ki kendim dahil bir çok kadın, erkeklerin bir türlü tam olarak büyümediğini, çocuk kaldığını, duygusal olarak kendilerini ifade edemediğinden şikayet ediyoruz. Verdiği tepkilerin tuhaflığını ataerkil ailede büyümeye bağlayanları unutmuş değilim onlara ayrıca başka sözlerle sesleneceğim. Bazı erkekler eğer bu başlığı okurken neyimizi gördün, yahut kim kızdırdı bu kadını şimdi sorularını ardarda diziyorsa hiç garipsemiyorum. Soruyu soranlar muhtemelen ve hatta daha bu satırları okurken bıyık altından gülümsemesini yüzüne kondurmuştur bile… Konunun objektif olabilmesi adına herhangi bir öfkeye maruz kalmadan yazıldığımı kesinlikle ve gönül rahatlığıyla buraya not düşerek söylemek isterim. En azından intikam olarak kullanabileceğim zemin asla gazete köşem olmaz. Kendime özel metotlarım var merak etmeyiniz. Neyse, duygu dünyalarının minnoşluğu yani çocuk kaldığını ise duruş olarak belirttikleri inatlarından, öz güvensiz tutumlarından, yararsız kabalıklarından, acıyla olan imtihanlarından, yüzleşmekten kaçınmalarından, kendilerini etrafa ispat etmek için adeta kurtuluş savaşı vermelerinden ve cinslerini toplumda abartmalarından anlamak mümkün. Bir de ben şöyle erkeğim diye konuşanlar var. Onlar zaten tekerleme gibi olmak istedikleri erkeklik haliyle ezberden konuşuyor. Demirel bakış açısıyla “bırakınız konuşsunlar”!
Diğer yandan karşı cinsle en basit haliyle derinleşebilmek onların dünyasında hiç erkeksi değil. Karı gibi olur mu!!! Haliyle erkek dediğin, erkek adamsın, adam gibi adam klişelerinin arasında sıkışa sıkışa ve bana sorarsanız sinik bir hayata erkeklik adına yaşamak diyorlar. Çerçeve dışına çıkan bizden değildir! Bakışı ise bu klişenin en mühim sessiz mantrası olmuş vaziyette…
Yine de merak ettiğim; erkekler ve erkekliği birbirinden ayırırsak elimizde ne kalır? Biz hangisiyle idare edebiliriz ve hangisi olmadan yapamıyoruz? Bilmiyorum lakin düşünüyorum. Belki hepsi belki hiçbiri!
Çünkü erkek bir cinsken, erkeklikle bir tavır/duruş olarak yaşıyorsak, bu tavırlar cinsiyet ayırt eder mi? Yani aynı tavırları takınan bir kadın da erkekliğin kitabını yazabilir mi? Ayrıca yazsa alıcı bulur mu? Yoksa ihtiyacı olan illa bir uzuv mudur? Hadi onu sadece organa indirgemeyip hormonlardan yola çıkalım. Beyin salgıları falan diye biraz daha detaylandıralım ama sonuç değişecek mi emin değilim.
Dolayısıyla toplumsal hali belirleyen ve bir karşılığı olan erkeklik meselesi, erkeklerin de sırtına yük olmaktan başka bir işe yarıyor mu? Cevabını beraber düşünelim. Yani çocuk bulduğumuz eğer erkekler değil de, erkeklik ise biz bu vasfa niye boyundan büyük sorumluluklar yükledik?
Yok erkeklik kutsal ise o zaman erkekler neden yerini yadırgıyor?
Aramızda, bunun kadını erkeği olmaz olgunlaşmak bir insanlık meselesidir diyenler vardır, ben de çok dedim. Ama erkekliğin edebiyatı bu kadar yüceltilince ve kadın sanki onun bir alt kolu gibi sunulunca ister istemez dikkatim bu aidiyette toplanıyor. Ve ısrarla bir cevap arıyorum.
Biz tam olarak kime çocuk gözüyle bakıyoruz, erkeklere mi erkekliğe mi? Hala bu temel soruda takılmış haldeyim.
Öte yandan ataerkil olarak erkekliği düşününce, atalara sığınmak türbeden medet ummaktan çok da farklı değil. Bizim ailede üç kuşak böyledir, babamın babası öyle yaptıysa ben de öyle yaparım şeklindeki davranışla belli bir duruşu kalıplaştırmak doktora değil de lokmana gitmeye devam etmekle eş değer olabilir. Örneğimi beğenmeyenler kendi örneklerini bulabilirler hiç sakıncası yok. Ama bu onların sığındıkları geçmişi temize çekmez.
Her hâlükârda erkeklerin, erkekliği hala varoluşsal bir baston olarak kullandığı yurdumuzda kendi ayakları üzerinde yürüyen prezantabl erkekler ne yazık ki mevcut değil gibi...