“Teknolojinin insanı insan olmaktan uzaklaştırdığı” tespitini ne zaman duysam bu fikre katılmadığımı söyleyip nedenlerini anlatıyorum. “İnsanı insan olmaya ne/neler yaklaştırır?” sorusu üzerine düşünmek “teknoloji ve insan olmaktan uzaklaşma” üzerine düşünce yürütmekten daha verimli olabilir.
Düşünmemizin başlangıcına elimizde zaten ‘insan’ diye bir varlık var (ben, sen, o) ve yitip gidiyor, fikrini koyarsak referans alacağımız şey yalnızca geçmiş olacaktır. Bu aynı zamanda şu anlama da gelebilir: “Bebekken insandık, yetişkin olduk artık değiliz, dolayısıyla insan, bebeğe denir.”
Düşüncenin başlangıcına ‘insan olma potansiyeli’ni koymak her zaman daha mantıklı, bu bize kendimizi kendi emeğimizle insan kılma özgürlüğü verebilir. Henüz değil ama gelecekte kendini eylemi ile var edebileceğini başlangıca koyan kişi, yalan söylemekten de kendini kurtarabilir. Yalan, yaşam denilen olgunun neredeyse tamamını kaplamış bir oyun gibidir. Bu oyunun en profesyonel sahneleri çalışma hayatının dışında kalan özel hayat denilen bölümlerde yer alır.
İnsan özel hayatında arkadaşlarıyla, eşiyle, sevgilisiyle, sevdikleriyle, birliktedir. Yaşama anlam katan insanı ‘insan’ kılan bu sahnelerde en çok ne yapmayı severiz? Bu soruya benim verebileceğim yanıt ‘sohbet etmek’ olur. Saatlerce sohbet etmek! Dertlerden, sevinçlerden, ümitlerden, insanlardan bahsetmek, saatlerce! Bir tür arınma ayini bu. Ne sıklıkta yapıyoruz bu ayini acaba? Sanırım her fırsat bulduğumuzda hatta saatlerce olamasa da her gün yapıyoruz.
Kişisel yapay zekâlı asistanlarımız hayatımıza tamamen entegre olduğunda günde kaç saat sohbet etmek dediğimiz şeyi yaptığımızı ve sohbet ayinimizin içeriğinin ne olduğunu bize raporlayabilir. İşte o gün geldiğinde kendimize dair gerçeklikle yüzleşmemiz de gerekebilir.
Teknoloji insanı insan olmaktan uzaklaştırmak bir yana insana kendiyle karşılaşma olanağı sunan muhteşem bir olgu benim için. ‘Black Mirror’ dizisi kimilerimiz için distopya kimilerimiz içinse bir ütopyanın gerçek olabileceğini görebilme şansı. Kabaca bir Black Mirror kurgusu yapalım:
Sabah erken güne başladık, günün büyük bir bölümünü çalışarak geçirdik, akşam yakın arkadaşlarla bir iki saat vakit geçirdik ve eve döndük. Uyandığımız an itibarıyla gözlerimizde bulunan lensler ve belki başka araçlar aracılığıyla yaşadığımız günü kayıt altına alan yapay zekâlı asistanımızdan gün analizi istedik. Analiz hem bizi hem de iletişime girdiğimiz herkesi kapsıyor olsun. İletişim içeriği, önemsiz konuşma ve sahicilik oranı, güven ve duygu analizi yapılsın. Ortaya ne çıkardı acaba? Ne çıkacağı malum gibi.
Önemsiz konuşma tanımına nasıl karar verecek bu asistan? Asistan için önemli değil ama belki de benim için önemli bu konuşmalar. Böyle bir asistanı yazan insan ya da yapay zeka olsam (yazılım işini de yapıyorlar artık) önemsiz konuşmanın belirlenmesinde kullanacağım kriter konunun tekrar ediliş sayısı olurdu. Aynı şeyi kişi tekrar tekrar dile getiriyorsa konunun önemli olmadığına karar verirdim. Kastettiğim şey gündelik konuşmalar: yediğimiz yemekler, izlediğimiz filmler, yaptığımız dedikodular, şikâyetler, seyahat planları vb. Önemli konuşma oranının gün analizinde kapladığı oranın ne kadar düşük olabileceğinizi kestirmek zor olmasa gerek.
İşin en hassas tarafı ise sahicilik, güven ve duygu analizinde yatıyor. Bunlar bizi insan yapan nitelikler, en azından genel iddiamız bu. Sahici, güven veren ve duygulu birine insan olmayı yakıştırıyoruz. En çok kendimize yakıştırıyoruz elbette. Cehennemi insan en son kendine layık bulur, neyse ki! Böyle biri olmadığımızı düşünsek kendimizle yaşayamazdık sanırım.
Peki, asistanın analizinde durum pek cennetlik çıkmazsa ne olur? Asistanımız bizi yüzde yirmi oranında sahici bulduğunda “Teknoloji bizi insan olmaktan çıkardı,” mı deriz ya da “Teknoloji kim olduğumuzu belgeledi” mi?
Yüz yüze konuşmak yerine akıllı telefonlarda arkadaşlık ediyoruz artık. “Yüz yüze konuştuğumuzda daha samimiydik telefon işin içine girdi arkadaşlık yok oldu” demeden önce yüz yüze ne konuştuğumuzu ne kadar sahici olduğumuzu bir kez daha düşünmeliyiz. Neyi kaybetmiş olduk yüz yüze konuşmayınca? Başlangıca hep var-mış gibi herhangi bir şeyi koyma hatasını yapıyoruz.
Teknolojinin gelişmesi her geçen gün biraz daha ‘insan olma oyunu’ denilen şeyi bozuyor. Belki de oyunun bozuluyor olması canımızı sıkan şey. Dürüstüm diyenlerin aslında dürüst olmadığı, seviyorum diyenlerin aslında sevmediği, ben senin arkadaşınım diyenlerin aslında arkadaş olmadığı, üzüldüm diyenlerin aslında üzülmediği belgelenecek olsa -ki bu yakın gelecekte olacaktır, “İnsanım!” diye övünme takıntısından artık vazgeçip “Nasıl insan olurum?” diye düşünme aşamasına geçebiliriz. İyi ki teknoloji gelişiyor, insanlaşma aşamasına gidebilme şansımız her geçen gün artıyor, iyi ki!