İsrail’in toplumsal yapısındaki bölünmeler

Umut UZER Köşe Yazısı
26 Eylül 2018 Çarşamba

Hiçbir toplum türdeş olmadığı gibi, İsrail toplumu da türdeş değildir. Geçmişte sıkça bahsedilen Aşkenaz-Sefarad ayrımının günümüzde etkisini büyük ölçüde yitirmesinin sebeplerini bu iki grup arasında artan evliliklerde ve Sefarad/Mizrahi toplumunun göreceli olarak daha fazla eğitime ve refaha kavuşmasında bulabiliriz. Diğer taraftan, günümüzde İsrail’deki Yahudi halkı arasındaki ayrışmalar daha çok ideolojik ve farklı hayat tarzları düzlemlerinde seyretmektedir.

Bu ayrışmaların en çarpıcı noktası, İsrail’de ilkokula başlayan öğrencilerin yüzde 25’inin ultra-Ortodoks olarak da bilinen haredim ve yine yüzde 25’e yakın bir oranının Araplardan oluşmasıdır. Gene en büyük oran yüzde 38 ile laik Yahudilerden ve yüzde 15 civarında, benim Türkiye terminolojisi ile milliyetçi-muhafazakâr dediğim veya orijinaline daha yakın bir tabir ile ifade etmek gerekirse dindar milletçi (dati-leumi) öğrencilerden oluşsa da, İsrail Devlet Başkanı Reuven Rivlin’in 2015 yılında dikkat çektiği gibi yeni öğrencilerin yarısı İsrail milli kimlik ve anlatısını benimsemeyen kesimlerden gelmektedir. O tarihteki konuşmasında Rivlin, bu dört grubu temsil eden şehirler olarak sırasıyla laikler için Tel Aviv’i, Araplar için Umm al Fahm’ı, dindar milliyetçiler için Batı Şeria’da bir yerleşim birimi olan Efrat’ı ve haredimi temsilen Bnei Brak’ı zikretmişti. Dolayısıyla bu ayrımlar sadece entelektüel bir çabanın ürünü değil, İsrail siyasetinde en yüksek noktayı işgal eden bir kişi tarafından dile getirildiği için daha da dikkat çekiciydi. Yukarıdaki toplumsal dinamikler sebebiyle gelecekte gençlerin yarısının askere gitmeyi ve milli marşı söylemeyi reddetmesi gibi bir gerçeklikle karşı karşıya kalınabileceği olasılığına karşı Rivlin çözüm olarak İsrailli ortak kimliğinde buluşmayı öneriyordu. Bu çağrı, bazı sol aydınlar ve Araplar tarafından yapılan “bütün vatandaşların vatanı” talebine benzese de, temel fark Rivlin’in var olan kimliklerin inkâr edilmediği yani farklı Yahudi kimliklerinin Arap kimliğiyle beraber yan yana yaşadığı bir toplum öngörmesiydi. Gene de bunun milliyetçi düşüncelere sahip Rivlin’den gelmesi oldukça ilginçtir. Ayrıca eklenmelidir ki tek bir İsrailli Arap kimliği de mevcut değildir. Her ne kadar bu toplum kendisini artan ölçülerde Filistinli olarak görse de, aralarında Hristiyanlar, Müslümanlar ve bir alt grubu teşkil eden Bedeviler var. Bir başka konu da, Arapça konuşan Dürziler İsrailli Arap toplumunun parçası mıdır? Bu soruyu cevaplamak kolay değildir.   

Toplumsal entegrasyonun tüm ülkeler için meydan okuyucu bir süreç olduğu şüphe götürmez. Bu bağlamda İsrail ekonomik ve teknolojik başarılarını devam ettirebilmesi için, şüphesiz ki bu alanlara fazla girmeyen dindar kesimlerin özellikle haredimin ve İsrailli Arapların eğitilmesi ve istihdam edilmesi önem arz etmekte. Bu bağlamda son dönemde gerçekleşen veya planlanan Arap sektörüne artan yatırım ve mali yardımlar ile ultra-Ortodoksların daha fazla orduya katılması ve eğitim görmesi ülke ekonomisinin dinamizmini devam ettirmeye yarayabilir. Ancak vurgulanması gereken bir nokta zaten farklı dinlere ait insanların evliliklerinin mümkün olmadığı ülkede, Yahudiler arası bu ayrışmalarda ideolojik gruplar arası evliliğin fazla olmadığı yönündeki bulgulardır. Yani laik bir İsraillinin haredi bir eş tercih etmesi pek mümkün gözükmemekte. Aynı şekilde tam tersi bir durum da kolay kolay söz konusu olamaz. Dolayısıyla, tabir caizse kendi ‘gettolarında’ yaşayan farklı toplumsal grupların mensuplarının siyasete ve ekonomiye katılımı önemli bir sorun olarak ortada durmaktadır.