Ezidiler ve Barış

Ayşe ACAR Köşe Yazısı
17 Ekim 2018 Çarşamba

Ezidiler tarih boyunca 73 kez katliama uğradılar. Katliamlara ‘ferman’ diyen Ezidiler’in son fermanı 2014 yılının Ağustos ayında gerçekleşti. IŞİD, Ezidiler’in yaşadığı Şengal’e saldırıp binlerce insanı öldürdü. Sağ kalan insanların çoğu artık sürgünde. IŞİD’in Ezidi kadınlarını esir alıp köle pazarlarında sattıklarını bilmeyen yoktur sanırım. En son Nadia Murad anlattı başına gelenleri…

2018 Nobel Barış Ödülü, tecavüzün savaşlarda bir silah olarak kullanılmasını engellemek amacıyla yürüttükleri çalışmalardan dolayı Kongolu Jinekolog Doktor Denis Mukwege ve Ezidi İnsan Hakları Savunucusu Birleşmiş Milletler(BM) İyi Niyet Elçisi Nadia Murad’a verildi.

Nadia 25 yaşında. Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) tarafından kaçırılan ve esir kaldığı süre boyunca cinsel ve fiziksel şiddete maruz kalmış binlerce Ezidi kadından biri. Nadia’nın konuşmasını izlerken Ezidiler’in her sabah okuduğu dua aklıma geldi ve bir kez daha utandım!

Mardin ve Şanlıurfa’da yaşayan Ezidiler’in inanç geleneklerini çalışmak için 2014 yılında bu illere gitmiştim. Şengal katliamından hemen sonraydı. Türkiye’ye sığınan Ezidiler’in bir bölümü Mardin’in Bacine köyündeydi. Buradaki Ezidiler’in kendi aralarında topladıkları paralarla inşa ettikleri Kültür Evine sığınmışlardı. Sığınanların büyük bir bölümü kadın ve çocuktu. Ezidiler’in sabah dualarını ilk Bacine Köyünde duymuştum. Mardin’den hemen sonra Şanlıurfa, Viranşehir’e bağlı Burç köyünde aynı duayı bana Ada Mahdo okumuştu.

Yaşayan Ezidilerin en bilge insanlarından biri olan Ada Anne, bana saatlerce geleneklerini anlatmıştı. Anlattığı her şeyi kayıt altına aldım elbette; dualar, mitolojik hikâyeler, düğünler, cenazeler…

Sorduğum sorulardan biri şuydu (biraz çekinerek sormuştum tabi):

“Şeytandan hiç bahsetmedin, neden?”

Sıcacık anne bakışlarını gözlerimde bir müddet susarak gezdirmiş ve cevap vermişti:

“Çünkü o günah işlemiş bir melek olduğu için Hüda’nın gözünden düştü. Bu yüzden onun ismini anmak bize haramdır.”

Bu cevabı aldıktan sonra, “Ne çok yanlış bilgi var, oysa yaygın olarak Ezidilerin şeytana değer verdiği söyleniyor,” demiştim.

Ada Mahdo’nun verdiği cevap dünü, bugünü, olan biten her şeyi çok net özetliyordu:

 “Çünkü kimse kimseyi tanımıyor. Tanımadığı için insanlar birbirlerini sevmiyor ve iftira atıyor.”

Tanımıyoruz, tanımak için çaba sarf etmiyoruz.

Ada Mahdo’nun iki odalı mütevazı evinde odalardan birinde üst üste yığılmış renkli yorganların olduğu bir bölüm vardı. Daha sonraki günlerde Ezidi sosyolog Azad Barış’tan öğrendim ki bu renkli yorganların yığılı olduğu yer Ezidiler’in mabediymiş. Laleş Mabedi dışında mabetleri olmayan, olamayan Ezidiler, gece o yorganların altında dua edip, gözyaşı dökerek Tanrı ile dertleştikleri için bu yorganların dizildiği yere “mabet” diyorlarmış.

Ada Mahdo’nun bana anlattığı Ezidi yaratılış mitlerinden biri şöyleydi:

“Başlangıçta Melek-i Tavus vardı ve onun konabileceği bir kara parçası yoktu. Dünyanın dört bir yanını dolaştı, konabileceği bir kara parçası bulamadı. Deryanın ortasında bir ağaç vardı. Melek-i Tavus gelip o ağaca kondu. Ağaç konuşmaya başladı ve Melek-i Tavus’a sordu:

-Sen kimsin?

-Sen sensin, ben de benim.

Bu cevap üzerine ağaç deryanın dibine battı. Aynı soru üç kez soruldu ve aynı cevap üç kez verildi. Sonunda ağaç dayanamadı ve şöyle dedi:

-Şöyle yanıt vermelisin: Ey mübarek sen haliksın, ben ise mahlûk. O zaman üzerime konmana izin verebilirim.

Melek-i Tavus, ağacı dinledi ve “Ey mübarek sen haliksın, ben ise mahlûk,” dedi. Bunun üzerine ağaç, Melek-i Tavus’a şöyle seslendi;

-Ya Cebrail-i Emin bu ağacın üzerinde artık yerin var!

O vakte kadar bir kara parçası yoktu. Denizler, okyanuslar vardı ama kara parçası yoktu. O vakit Hüda’nın (Tanrı’nın) emri ile denizler maya tuttu ve karalar ortaya çıktı. Âlemlerin Rabbi olmadan Melek-i Tavus hiçbir şey yapamazdı. O’nun izni ile Melek-i Tavus kendi kavmini yarattı. Başka kavimler yoktu, ilk olarak Ezidi kavmi ortaya çıktı.”

Ezidiler her sabah uyandıklarında yüzlerini güneşe dönüp dua ediyorlar. Sabah dualarının bir bölümü ise şöyle:

“Tanrım 72 milleti karanlıktan aydınlığa bugün de kavuşturdun, korudun, kolladın… Dileriz ki korumaya, kollamaya devam et… Fakat bizi de unutma…”

Dua ederken önce tüm insanlığı anıp kendilerini duanın sonuna koyan Ezidiler! İnsanlığı bir gün bağışlarsınız umarım…

Hatırlatma: Kanadalı Yahudi iş adamı Steve Maman köle olarak satılan 128 Ezidi kadın için fidye parası ödeyip onları zulümden kurtarmıştı. Radio Free Europe’a konuşan Maman, ilhamı İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudileri soykırımdan kurtarmak için servetini harcayan Alman iş adamı Oscar Schindler’den aldığını söyledi. Maman, “Biz Yahudiler olarak ‘bir daha asla’ derken tam anlamıyla deriz. Eğer Schindler Yahudiler için bunu yaptıysa biz arkamıza yaslanıp seyredemeyiz,” dedi.