Medyamorfoz

Bahar FEYZAN Köşe Yazısı
7 Kasım 2018 Çarşamba

Medya hakkında en güzel analizlerden birini yapmıştı rahmetli Ufuk Güldemir. “Medya iktidarı dizayn edemediği gibi muhalefeti de edemez!” başlığıyla…

Özetle basının 28 Şubat’la küstürdüğü İslamcı kesimler üzerinde yitirdiği etki ve 2002’de gelen iktidara aldığı kıvrak manevrayı analiz etmişti. Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranmıştı medya, onun deyimiyle.

2004 yılında kaleme aldığı yazının ardından 14 yıl geçti. Medyada neler neler oldu? Tek tek anlatmak uzun sürer ancak basın ciddi ciddi navigasyon duygusunu kaybetti, yönsüzlüğe sürüklendi. Eksenini hepten yitirdi. Duruş belirlemeyi ayakta kalmaktan ibaret saydı.

Bugün medya, hâlâ yediği dayağın etkisiyle yerden kalkamadı. Hatırlarsınız, sıklıkla kullanılan “good old days” terimi yani eski güzel günlerini hatırlayıp iç çekiyor olabilir medya. Ama içini çekenlerin bir kısmı dışarıda kalırken, bir kısmı da haksızca dışarıda bırakıldı.

Hâlbuki AK Parti iktidarından önce medya; koalisyonlar planlar, bakanlar atar azleder, hükümet kurar, hükümet yıkardı. Seçimden kimin nasıl çıkacağı sorusunun cevabı siyaset kulislerinde değil, İstanbul medya çevrelerinde aranırdı. Sonra yeni siyaset, çıkış yolunu anti-medya bir yol izleyerek buldu. O sıralarda sonu hüsranla biten “Troyka” girişimi, medyanın aslında son dizayn teşebbüsüydü. İteleme, başarısızlıkla sonuçlanınca taraflar ebediyen siyasetten silindi.

Aslında bu vesileyle medyanın dizayn etme hastalığı da bitti diyorduk ki, yakın zamanda yine hortladı. Bu kez bütün olarak medyaya mal edemeyiz ama alışkanlıklarını bırakamayanları işaret edebiliriz. Eski gençlik hatıralarıyla maç kazanılmayacağını unutan medyanın bazı isimleri bu kez büyük bir coşkuyla Muharrem İnce’yi cumhurbaşkanı yapmak istedi. Adeta son kozunu oynuyordu medya. Ölmeden önce gelen son iyilik hali gibi düşünün. Yine olmayınca bu kez çürüme hız kazandı.

AK Parti iktidarı tarafından ringe serilen medya, son yumruğunu Muharrem İnce için savursa da kendi darbe almaktan kaçamadı. Ve nakavt edildi. 

Bugün gelinen durumda sebebi ne olursa olsun gazeteler birer birer kapanıyor.

Halbuki dizayn etme konusunda oldukça yetkin olan kimileri, bir gecede eski gazetesinin içini boşaltıp şaibeli bir şekilde basına dahil etmişti Vatan Gazetesi’ni. Geçen gün kapandı. Yakında Milliyet de sadece internet yayınına dönecek sanırım. Muhtemelen bazı TV kanalları da kapanış kervanına katılacak.

Yeni medya ise konuşmak-konuşturmak amacını belli kelimelerin izinden giden insanlar üzerinden yapıyor. Onları kitleleştirmeyi daha çok seviyor. Ezberin yükselişe geçtiği toplumları felsefi anlamda yorumlamaya kalkarsak ilginç bir düşünsel devrim olmalı yaşadığımız şu dönem. Çünkü konuşanlara göre nedense ülkede her şey acayip yolunda gidiyor, gariptir her şeyi doğru yapıyoruz ve eşi benzeri bulunmaz enteresan bir milletiz! Bir de şu dış güçler arada dürtmese, ne güzel bizi bize propaganda manyağı yapıyoruz kendimizi işte!

Fakat basın böyle bir devrin altından kalkamazken bataklığa doğru paçalarını sıvayan iş dünyası kendini kurtarabildi mi? Yani daha açık bir soruyla medyaya giren iş adamları yürüdükleri sırat köprüsünden düşmeden geçebilecek mi?

Belki evet belki hayır. Ancak iş dünyası uyanık olmalıdır. Zira medya tarihi Ankara’nın telkiniyle gazete/TV satın aldıktan sonra batmış iş adamları ile dolu.

Asil Nadir, İngiltere’de başarıyı yakalamışken Turgut Özal’ın telkiniyle Günaydın’ı satın aldıktan sonra battı.

Korkmaz Yiğit’in batması Mesut Yılmaz’ın isteğiyle Milliyet’i satın almasından sonraya denk düşüyor.

Karamehmet Grubu’nun yine Ankara’nın hatırıyla satın aldığı Akşam Gazetesi ve TV, medyaca bilinir ve konuşulurdu.

Siyasiler, kendilerine yakın işadamları gidip muhalif gazete ve TV’leri satın alsın ister. Hatta finansman konusunda da yardımcı olabilir.

Fakat rahmetli Güldemir’in analizinde de dediği gibi, bu başarılı işadamlarını aynı zamanda ateşin ağzına atmaktan farklı değil. 

Dolayısıyla hep beraber medyamorfozing! Haberiniz olsun.