Manchester derbisi vardı bu hafta İngiltere Premier Ligi’nde. Her zaman ümidim, bizim de İngiltere Ligi kadar eğlence üzerine kurulu bir lig izleyebilmemiz... Hırs var, kazanma isteği sonuna kadar, her şehirdeki tribünler dibine kadar dolu, futbol kaliteli, demeçler kaliteli… Hem takımlarda çalışanlar keyif alıyor, hem de basın özgürce istediğini sorabiliyor. Kimse sorulan bir soru üzerine kinlenip basın mensubunun diğer toplantılara katılmasını engellemiyor.
Pep Guardiola’nın bu hafta Manchester derbisi öncesinde yaptığı basın toplantısını izlemenizi öneririm. Yabancı bir hoca olarak o kadar rahat ki basının karşısında. Vücut dili, hazırcevaplığı ve basın mensuplarını eğlendirmesiyle benim gözümde tam bir lider... Basın mensuplarından biri Dani Alves’in Guardiola hakkında daha önce yaptığı bir açıklamadan bahsederek, “Dani Alves, sizinle çalışmanın seks yapmaktan daha zevkli olduğunu söylemiş; bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?’’ diye soruyor. Guardiola hafif bir gülümsemeyle cevabı hemen veriyor: “Ben seks yapmayı tercih ederim.” Herkes gülüyor, eğleniyor basın toplantısının olduğu odada. Ardından birisi Katalanya ile alakalı siyasi bir soru soruyor. Yanıt yine aynı sakinlikte, aynı sempatiklikte. Gerilmek yok, cevap vermemek yok... Hem Katalan kimliğini koruyarak Katalan halka güzel bir mesaj veriyor, hem de İspanya hükümetini eleştiriyor; ama bunu yaparken o kadar güzel bir dil ve vücut dili kullanıyor ki onunla karşıt görüşte olan birisinin bile buna kızamayacağını düşünüyorum.
Yine Liverpool-Fulham maçından sonra Jurgen Klopp’un basın toplantısındaki duruşu ve tavırları da aynı şekilde. Hafta içi Avrupa’da alınan Kızıl Yıldız yenilgisi soruluyor Klopp’a o da aynı rahatlıkla cevap veriyor. “Bir yenilgi almamız bütün sezon yaptıklarımızı silemez. Pozitif bakmalıyız, her konuya pozitif bakarak başarılı olabiliriz” diyor. Yine gerilim yok, yine kızmak yok; mesaj var. Önceki basın toplantılarını da izlerseniz ne kadar eğlenceli toplantılar geçirdiğini görebilirsiniz.
Bu bir oyun. Hem de güzel bir oyun. İlkokulda ya da mahallede oynanan bir oyun gibi düşünün. Oyunun düzenini bozan oyunu negatif hale getiren çocuk mahallede dışlanır ve oyunlara katılmasına izin verilmez. Oyunun güzelleşmesini sağlayan çocuğun ise orada sözü geçer. Kural bundan ibaret. Peki, biz neden millet olarak oyunu güzelleştiren yerine geren, sinirlerimizi yerinden oynatan, takımları birbirine düşman eden, adam döven, küfür eden kişilere rağbet ediyoruz? Biz neden bu kişileri bu güzel oyunun en üst seviyelerine koyup onlara sonsuz itibar veriyoruz? Niye bir basın mensubu yöneticilere ters bir soru sorduktan sonra o basın mensubunun sonraki toplantılara katılması engellendiğinde, sesimizi çıkarmayıp buna göz yumuyoruz?
Hafta sonu kimi eşini evde bırakıp geliyor tribüne, kimi son parasıyla bilet alıyor. Kiminin durumu daha elverişli, ailesini alıp hafta sonu eğlencesi için geliyor maça. Bir şey satın alıyoruz aslında. Siz bir şey satın alıp sinirlenmek, gerilmek ister misiniz? Biz istiyoruz ama. Her hafta birbirini yok etmek isteyen yöneticileri izleyip haz alıyoruz. Rakip takımın futbolcusuna saldırdı diye kendi futbolcumuzu göklere çıkarıyoruz. Bunu mu satın almak istiyoruz? Sorunumuz büyük. Millet olarak artık bunun farkına varmalıyız. Futbolumuz bir çöküş dönemi geçiriyor. Kalite düşük ve kulüpler yeniden yapılanma süreci içerisinde. Bu yeniden yapılanma sahada olurken tribünde de olmalı. Bu bir fırsat bizim için. Yoksa satın aldığımız şeyle sinir olmaya, gerilmeye devam edeceğiz. Lütfen, artık biraz eğlenelim…