“Ben senin yerinde olsam”

“Ben senin yerinde olsam” diye bir cümle yok kısacası. Oalamzsın, olamayız. Durum, zaman, kişiler, olaylar, akış, hayatın kendisi aynı olmuyor her birimiz için…

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
21 Kasım 2018 Çarşamba

Aslında iyi niyetli bir cümle ama olmuyor işte! Bir başkasının yerinde olmak bunu ancak varsaymayı gerektirir. Varsayınca da planlı, programlı konuşmalar arka arkaya doğru bir biçimde sıralanır elbette. Biz buna farazi konuşmak diyoruz eski dilde -ki gerçeğe uzaktan bakar bunlar.

Bir başkasının yerindeymiş gibi ahkam kesmek, sempatik bir tavır gibi görünse de üç dakika içinde anında antipatik olmanın ilk sırasındaki yerini alır. Çünkü insanoğlu, akıl verirken kontrolden çıkıyor maalesef. Konu her neyse, sanki yeryüzündeki tek bilirkişi kendisiymiş gibi; son derece güvenli, emin ve kararlı cümlelerle, sağlam sözcüklerle, yerinde vurgularla konuşmaya başladı mı kendisi de inanır  konuya tek hakim kişinin sadece kendisi olduğuna…

Ben bunu çok yaşarım. Aslında iddialı tipi olan, çok bilmiş gibi görünen hatta zaman zaman da çok bilmiş olan ben olmamam rağmen, sakin ve insanları kırmak istemeyen duruşumdan dolayı olsa gerek, herkes bana akıl vermeye bayılır. Ben de susar, kibarca dinler, sonra da genelde bildiğimi okururm. Bu konuda gerçekten yetkin olduğunu düşünüyorsam elbette can kulağıyla dinlerim karşımdakini ama bu konuda ona hiç güvenim yoksa asla kulak vermem.

Öğretmenliğimde, arkadaşlığımda dinlerdim insanları ve şimdi şimdi anneliğimde bol bol yaşıyorum bu  dinlemeleri… Hastaneye beni ziyarete geldiklerinde koca bir yılı önüme kırmızı bir halı gibi serip yaşayacaklarımı hiç üşenmeden sıralayanlar bile olmuştu. Geç, deli beklentilerle, aşırı bir istekle anne olduktan sonra bu tiradları dinlemek, yeni anneyken korku filmi izlemek gibiydi. Hiçbir şey bilmiyorken her şeyi gerçekten çok iyi bildiğini düşünen, hatta bundan emin olan insanları dizi dizi dinlemiştim. Bazen gülümseyerek, bazen hak vererek, çoğu bazen de korakarak ve kızarak geçirmiştim bu süreçleri…

Yıllar önce, Felsefe Hocamızın bize önerdiği Nermi Uygur’un ‘Yaşama Felsefesi’ kitabında, adını şimdi hatırlamadığım bir denemede, “Kimse kimsenin yerine nefes alıp veremez, kimse kimsenin yerine yaşayamaz, ölemez” diye bir cümle vardı. Lise ikinci sınıftaydım okuduğumda, hâlâ aklımda. Bu da insanın sınırlarının, bir diğerinn sınırlarının başladığı yerde biteceğinin en güzel ispatı… Üstelik haklı bir yaklaşımla veriyor gerçeği, olduğu gibi…

Kimin samimi, kimin gerçekten konuya vakıf, kimin laf olsun diye, kimin bilmişlik yaparak; kiminse, hah şimdi yakaladım seni, fırsatçılığyla konuştuğunu aklı başında olan, biraz düşünen, hisseden hemen herkes anlar. Yine de önemli olanın anlatılanların içinde işe yarar olanları alıp cebe koyabilmektir, diye düşünüyorum.

“Ben senin yerinde olsam” diye bir cümle yok kısacası. Oalamzsın, olamayız. Durum, zaman, kişiler, olaylar, akış, hayatın kendisi aynı olmuyor her birimiz için…

Acıyı, sevinci, neşeyi, heyecanı, öfkeyi, özlemi, sevgiyi, aşkı, ayrılığı, yeniden başlmayı; herkes başka başka yaşıyır hem de her seferinde. Bu sebeple bir başkasının yerinde olamayız, olabilecek gibi de ahkam kesemeyiz.

Çok sevdiğim, yaşça benden biraz daha büyük bir arkadaşım, böyle durumlarda hiçbir mimik yapmadan, yüzünde tatlı bir gülümseme ve anlayılı bir ifadeyle bu ahkam kesmeleri başarıyla dinlerdi. Ben aynı sabırsızlıkla - ki bu yazıyı yazdığıma göre hâlâ aynı yerdeyim – ona, “Nasıl oluyor da herkesi aynı sabır ve anlayışla dinleyebiliyorsun?” diye sorduğumda, “Herkesin bildiği mutlaka bir şeyler vardır diye düşünüyorum” demişti.

Haklıydı…

Ama benim karşıma genelde bilmeyenler çıktı sanıyorum son zamanlarda…Ailem, çok sevdiğim bazı  büyüklerim, yakın bulduklarım ve düşüncelerine değer verdiklerim elbette bu isanların dışında… Onlara her an kulak veriyor, yürüdükleri yoldan yürüyorum adeta. Kızdıklarım ya da daha nazik olmam gerekirse tahammül gstermekte zorlandıklarım, kendi yaşıtlarım çoğunlukla.

“Ben olsam öğrencilere senin kadar anlayışlı yaklaşmam” diyenini bile gördüm geçenlerde. Bu da o kadar göreceli ki… Anlayış dediğimiz şey, dışardan bakıldığında saflık gibi görünse de anlayışla yaklaşılanın en hassas yerine dokunuyordur, hiç umulmadık bir şekilde hayatına yön veriyordur, ona iyi geliyordur, kim bilir?

Bu sebeple akıl vermeyi bırakıp destek olmayı ve karşımızdakine gerçekten yol göstermeyi seçtiğimiz gün, istediğimiz iyiliğe ulaşacağımızı düşünüyorum.