Efsaneye göre İstanbul şehrini kuran Byton’a bir yaşlı kâhinin ‘Körler Ülkesi’ diye tarif ettiği Kadıköy’de oturduğum için ayrıcalıklı olduğum kadar, bahtsızım da.
Ayrıcalıklıyım çünkü Moda’dan karşıya baktığımda tarihi İstanbul Yarımadasını görürüm hep. Gurup vaktinde bu manzaranın tadına doyum olmaz. Gökyüzünde oluşan büyüleyici renk senfonisi her akşam farklı bir lezzettedir. Batmakta olan güneşin önündeki ikonik İstanbul silueti, dünyanın en görkemli panoramalarından birini oluşturur.
Bahtsızlığımsa yapım gereği... Karikatür benim tutkum, keyfim ve bir anlamda işimdir. Görüp gözlemlediklerimi çizgiye dökerek dile getiririm. Bu yüzden gözlerim açıktır. ‘Körler Ülkesinden’ karşıya, tarihi İstanbul Yarımadasına baktığım zaman o muhteşem siluetin hızla değiştiğini, koca koca binaların pıtrak gibi yükseldiğini görüyorum. O zaman da yaşlı kâhinin doğru söylediğini düşünüyorum. Gerçekten de körler ülkesinde yaşıyoruz!
İki yıl önce, Eskişehir’de gerçekleşen bir panelde değerlendirmek üzere küçük bir araştırma yapmıştım. O an itibariyle Unesco Dünya Miras Listesinde 1052 kayıtlı varlık vardı. Listeye girebilmek için sırada bekleyen adayların sayısı 1630’du. Türkiye, kayıtlı 16 varlıkla listenin altlarında yer alıyordu. Oysa henüz onaylanmayan 69 varlıkla adaylar listesinin zirvesindeydi… Aradan iki yıl geçti, bugün tekrar baktım, adaylardan Aphrodisias ile Göbeklitepe onaylanmış, kayıtlı varlık sayısı 18’e yükselmiş. Ne güzel! Şayet günün birinde bütün adaylar kabul görürse, Çin (104) ile İtalya’nın (92) ardından Türkiye 85 varlıkla Dünya Miras Listesinin üçüncü sırasına oturacak!
Burada ilginç olan, Fransa, İtalya, İspanya gibi ülkelerde, onaylanmış varlıkların aday sayısının üzerinde olması. Yani bu ülkelerde, neredeyse tüm kültürel değerler UNESCO tarafından onaylanıp kaydedilmiş. Türkiye ile birlikte Mısır ve İran’da ise durum tam tersine.
UNESCO’nun kayıtlılar listesine girebilmenin kriterlerini bilmiyorum, araştırmak içinse az biraz üşengecim. Ama kendimce fikir sahibiyim: Kültür çeşitliliğinin oluşturduğu çok değerli bir coğrafyada yer alıyoruz, fakat FARKINDA DEĞİLİZ!
Babaannem henüz ben küçük bir çocukken geçmişimizi hatırlamamız gerektiğini ısrarla tekrarlar, beni uyutmak amacıyla anlattığı masalları mutlaka geçmişte yaşanmış olaylarla ilişkilendirirdi. Büyüdükçe bunun nedenini daha iyi anladım. Gelecek nesillerin geçmişi bilmeleri, özgür toplum olabilmenin temel taşını oluşturuyor. Geçmişi olan toplumların gelecekleri de vardır.
Geçmişi aktarmanın temel yolu ise, insanlığın kolektif hafızasını tanımlayan somut miras unsurlarını, yani arkeolojik alanları, ritüelleri, hikâyeleri, geleneksel müzik ve dansları, yerel üretimleri ve hatta yerel dilleri korumaktan geçiyor.
Buradan hareketle konuyu Türkiye’nin Aşkenazlarına bağlayarak yazıyı sonlandırmak istiyorum. Bundan tam yirmi yıl önce Galata’daki eski Terziler Sinagogunu Schneidertempel Sanat Merkezi olarak kamuya açarken, bu mekânı sahiplenecek resmi bir dernek kurma ihtiyacı doğmuştu. Derneğin adı için fazla düşünmemiz gerekmemişti. Amacımız Aşkenaz kültürünü tanıtmak olduğuna göre, derneğimizin adı da ‘Galata Aşkenaz Kültür Derneği’ olmalıydı. Biz de öyle yaptık ve birkaç gün sonra kendimizi sanık sıfatıyla hâkimin karşısında bulduk!
Suçumuz dernekler yasasına aykırı olarak din ve mezhep esasına dayalı bir dernek kurmaktı. Tabii ki itiraz ettik, Türkiye’de yaşamış ve yaşamakta olan Aşkenaz Yahudilerinin kültürlerinin yok olmaması ve ileriki nesillere aktarılması gibi masum bir amaçla yola çıkmıştık. Hâkim bize inandı ama yine de derneğin adının değiştirilmesine karar verdi. Biz de vaktiyle Aşkenaz cemaatine büyük yararları dokunmuş Rabi Dr. Markus’un anısına derneğimize Dr. Markus Kültür ve Sanat Derneği adını taktık.
O günden bu yana, Schneidertempel Sanat Merkezi 200’e yakın sergiye, pek çok dinleti ve söyleşiye ev sahipliği yaptı. Şimdiyse yepyeni bir girişimle, İstanbul’un kültür ve sanat dünyasına katkı sunmaya hazırlanıyor. Tarihi binanın balkonları, kalıcı ve kapsamlı bir sergiyle ziyarete açılacak: ‘Aşkenaz Kültürü Daimi Sergisi’.
Geçmişten gelen değerleri korumak insanlığın geleceğini güvence altına almaktır. Bu anlayıştan hareketle, Dr. Markus Kültür Derneği, 2019’da, Schneidertempel Sanat Merkezinin yirminci yaşını böylesine anlamlı bir sergiyle kutlayacak.
Bütün Şalom okurlarına mutlu yıllar diliyorum. 2019’da görüşebilmek ümidiyle...