Şeytan Ofisi Kapatmış

Bahar FEYZAN Köşe Yazısı
5 Aralık 2018 Çarşamba

Hatta tası tarağa toplayıp topuklamış, kaçmış Türkiye’den. Bunu birinden duymuş olsam kahkahalarla gülerdim. Fakat okuduklarım, izlediklerim ve gördüklerim sayesinde anladım ki, şeytan bir tek gitmeden önce gazeteye ilan vermemiş!

“Eylem anlaşılır, sözcükler anlamı karartır.”

Goethe’nin en meşhur romanı Faust’da geçer bu cümle. Hikâyeyi bilirsiniz, şeytanla anlaşma yapmaya dayanır. İyi ve kötünün ötesinde geçen olaylar ise okuyanı duygudan duyguya taşır.

Bildiğimiz ahlak anlayışının ötesinde geçen derin bir öyküdür. Goethe; yaşayan, yapan ve çabalayan insanların hatalar yapabileceğini ama bu hatalardan ders çıkarmanın onları doğruluğa yönlendireceğini ileri sürer. En azından daha iyi bir versiyona yönlendirebilir.

Fakat 2018’e gelince aşırı teknolojik hayatlar ve sosyal medya sayesinde şeytanın kendisi de enstrümanları da gelişir.

Haliyle tarif edilen anlamından uzaklaşan ‘kötülük’ de evrim geçirmiştir. Eskiden daha basit diyebileceğimiz yanlışları yapmak artık farkında bile olamadığımız şeytan ve asistanlarının arasına koyuyor bizi. Çağrılara cevapsız kalmak ise imkânsız hale geliyor. Uyaranlardan biri muhakkak eninde sonunda yakamızdan yakalıyor.

Dolayısıyla eğer bu çağda aydınlanmanın ya da geriye gidişin geleneklerini yıkarım diye tutturmadıysanız kelimelerinizi cebinizden hiç çıkarmayın. Özellikle de karşılığı kimseyi bağlamıyorsa! Yok bunu daha kitlesel hale dönüştürelim derseniz o zaman başka!

O vakit hayat bizi, kimi eylemlerinden/hallerinden ya da durumlarından muaf tutmalı!

Misal, bu kadar alışveriş merkezinin ortasında sıkışan insanlara, kredi kartı borçlarından dolayı türlü türlü aflar getirilmeli. Ya da alışveriş merkezlerini yapmadan önce o bölgede yaşayanlar için referandum yapılması gibi kararlar alınmalı. Sonuçta maruz bırakmak, şeytanın bile henüz tenezzül etmediği bir eylem çeşidi.

Hatta o, sırf sizi günaha maruz bırakmamak, aksine ortak etmek adına seçim yapmanızı, anlaşmayı kabul etmenizi istiyor. Ne bileyim en azından rızanızı aldıktan sonra canınıza okuma eylem planına geçiyor. Burada zaten şeytanın amacını zevkli kılan da yaptığın seçime istinaden sana özel hazırladığı şov diyelim. Seçiminin prodüksiyon masraflarını üstelik sadece seni günaha sokacak diye çoğunlukla kendi ve ekibi üstleniyor. Yaratıcılığı da cabası!

O halde seçimlerini sorgulamak yerine şeytanı olay yerinden taşlamak ise ne yazık ki en bilindik insan tutumu. Aslında ben safım ve daima iyiliği temsil ettiğim için, beni kendimden çıkaran şeytan her şeyin suçlusu olmalı diyerek kenara çekilmek de. 

Karar ve ayar bilmeyen her canlının tutunduğu dal burası. Değişik diller, dinler ve gelenekler bu hikâyede kişilerin isimlerini ve hikâyelerin biçimlerini değiştirse de yaşananlar aşağı yukarı aynı senaryonun parçaları.

Oysa suçlanan şeytanın kendi anlaşma listesinde bile adı geçmiyor çoğu ‘günahkarın’. Şeytanın kendisine sorsanız “konuyla alakam yok zira seçim yapılması için bizim ekipten kimse kendisi ile temasa geçmemiş” diyecek kadar listesini açıklayacak duruma geldi. Fenalık geçirdi. Avama yayılmaktan son derece şikayetçi. Bu işin suyunu çıkarttılar, bırakıcam abi bu işleri noktasına geldi.

Fakat insan hatalarını kabul etmek yerine eylemin kendisini suçlu buldukça emeğinin karşılığını alamayan şeytana da gına geldi. Elini eteğini çekmiş Türkiye ofisini çoktan kapamış olabilir.

Sonuçta yabancı sermayenin bile sadece para olarak görüldüğü bir yerde şeytan fikirlerini kime ne diye satsın! Bir zevki de kalmıyor. 

Ülkenin tepeden tırnağa her noktasında bu tür manzaralar yaşandığını görmek hiç de zor değil. En basit haliyle örnekler bolca var.

Geçmişte zekâsını dikkatle takip ettiğim Okan Bayülgen, seksi kötülüklerin anası olarak tanımladı. Kendisinin seksle kurduğu ilişki ve yaşadığı tecrübeleri tamamen durumdan bağımsız kılarak. Tabii ki insan okuyunca biraz zekâ kırıntısı arıyor.

Demek istediğim; şeytan zekâsı diye övündüğümüz aklın bile bize tenezzül etmeyeceği tuhaf hallerdeyiz, çaresiziz…

Ülkedeki adalet ve olaylarda ise durum daha da garipleşiyor. Bu kez eylemin kendisini unutturup (konu her neyse) eylemi yapanlar hedefe konuyor. Ortaya atılan suçlamalar ise her şeyin bir anda önüne geçiyor. Koca bir ülke adaletsizliğe maruz bırakılıyor. Hem de defalarca!

Başka bir örneği ise bir öğretmenin çığlıklarından vermek istiyorum. Hepimizin tuhaf ve çileden çıkmış hatta sinir krizi geçirdiği anlar olabilir. Ama yanılmıyorsam trafik cezasını kesen bir polisin telefonuyla bu anları çekmesi mümkün olamaz!

Kişisel deneyimin habersizce servis edilmesi şeytanın dahi tenezzül etmediği maruz bırakma ve asla zekâdan nasibini almamış korkunçluk halidir!

Elbette Goethe’nin yazdığı gibi “İnsan hata yapar, çabalamayı bırakana kadar!”

Lakin hata insanın kendinden bağımsız bir eylem çeşidi değildir, buradan asıl kendisine büyük bir pay çıkar.