Neyin mi?
Her şeyin!
Her şeyin, herkesin, her değerin, her an’ın, her güzelliğin, her yaşanmışlığın, her birikenin…
Hepsinin kıymetini bilmek lazım.
Nereden mi çıktı şimdi durup dururken kıymet bilmekle ilgili yazı yazmak demeyin. Bizim okulun bu seneki genel çalışma konusu kıymet bilmek.
Öğrencileri farklı branşlarda ve türlerde, bu çatı konuyla bir araya getirerek onların hayatla ilgili daha çok farkındalık kazanmaları için çalışıyoruz. Çalışırken de farkına vardım sanki üstünde düşünmediklerimi düşünmeye, düşündüklerimi de daha çok değerli bulmaya başladım. Ne güzel değil mi?
Güzel konu kıymet bilmek… Yazımın girişinde yazdıklarımın üstünden tek tek düşündüm, ne yapabiliriz diye. En iyisi bir şiir dinletisi yapalım, nasılsa her sene yapıyoruz, bu senenin teması hayatın kıymetini bilmek olsun dedim. Daha doğrusu bölüm arkadaşlarımla ortak bir karara vardık. Ortaokuldan öğrencilerle liselilerin birlikte görev aldıkları bu çalışmada çocukların değerinin bir kez daha farkına vardım, diyebilirim. Elbette yapamadıkları oluyordu, tabii ki her şey her zaman yolunda gitmiyordu çalışırken ama hepsinin içinde iyi bir şeyler yapma arzusu vardı.
Şahane bir iş çıkardılar, üstelik laf aramızda, tek provayla! Üstelik bu prova dinletiyle aynı gündeyken… Yani sabah tek prova yapıp öğleden sonra sundular okula. Onları ayrı ayrı dinleme şansını bulduk elbette ama onların birbirlerinin nasıl okudukları hakkında hiçbir fikirleri yoktu.
Ne işe yaradı bu biliyor musunuz?
O tek provada birbirlerinin şiirleri ne kadar içten, ne kadar özenli, ne kadar temiz bir Türkçeyle okuduklarını gördüklerinde daha iyisini yapmanın derdine düştüler.
Yaptılar da…
Ben bu tek provanın sonunda onlara, bugün evinize, seneler sonra hatırladığınızda çok mutlu olacağınız çok güzel bir anıyı cebinize koymuş olarak gidin, dedim.
Bunu söylerken kendi öğrenciliğimden aklımda kalanları da düşünüyordum onlar şiirlerini okurken. Benim de aklımda böyle sorumluluklar aldığım günler kalmıştı, hayata bir anlam kattığım, kendimi daha mutlu, daha başarılı hissettiğim, makul övgüler alarak, daha iyisini yapmak için coşkulu istekler duyduğum zamanları…
Hayata dair yazılmış Orhan Veli, Yılmaz Güney, Nazım Hikmet gibi pek çok şairden şiirler okudu çocuklar. İçlerinden biri yaşça en küçük olanı o kadar coşkulu okudu ki şiirini yaşına başına bakmasanız; aşkı, sevdayı, hayatı iliklerine kadar hisseden bir yetişkinin şiir okuması zannedebilirdiniz. O kadar farkındaydı ne dediğinin, ne yaptığının, dinleyenler üzerinde nasıl bir etki yarattığının…
Bu da benim cebime kalan oldu o günün sonunda…
Çocuklarımın kıymetini, okulumun kıymetini, adına iş demekte zorlandığım işimin, öğretmenin, edebiyatın, Türkçenin kıymetini bir kere daha anladım. Bunların farkına varmak, cebime koyduğum anıma daha büyük bir değe de kattı.
O küçük dev adama gelince… Bence şiir dinletisinin tek ara alkışını alan biri olarak kendi kıymetini daha da bilmeli…
Onun gibiler varken “gelecek” hep daha güzel gelecek.
Bu yazıyı onun okuduğu şiirle bitirmek istiyorum:
Hadi uyan
Gün ışığı çilemeye başladı başucunda
Denizler bir mavilik edindi günden
Seher yeline uyup kuşlar tüneğine uçtu
Bu türküyü dinlemeyecek misin
Hadi uyan
Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın
İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine
Yoksul olsan da uyan
Garip olsan da uyan
Mademki güzelsin, güzeli yaşatmak için
Mademki iyisin, iyiliği yaşatmak için
Mademki umutlusun, umudu yaşatmak için
Hadi uyan
Denizi dinle, yaşamak desin
Toprağı dinle, barışmak desin
Göğü dinle, sevişmek desin
Bir plak konmuş gramofona
İşte aşk, işte özlem, işte savaşmak gücü
Uyan diyor, uyansana
Hadi uyan
Sevdiğim uyan
N'olur uyan