Yaratıcı (!) hakaretler…

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
19 Aralık 2018 Çarşamba

Son yıllarda hiç duymadığım kadar hakaret duyuyorum.  Yanlış anlaşılmasın, bunlar şahsıma yapılmış hakaretler değil.  Sosyal medyada, filmlerde, sokaklarda, metrolarda, hatta spor salonlarında bile hakaret eden ve /veya küfürlü konuşan insan sayısında oldukça artış görüyorum.  Eskiden sadece futbol maçlarında karşı takımın oyuncularına edilen yaratıcılıktan uzak, mutlaka cinsellik içeren hakaretler duyarken, şimdi her yerde duymanız mümkün.  Kim bilir benim neslimden kaç çocuk sırf bu cinsel organ, cinsel tercih veya cinsel eylem içerikli ‘tezahüratlar’ yüzünden gönül verdiği takımın maçlarına gidememiştir. 

 

Hakaret etmeyi bu kadar normal hale getiren unsurun, dünya liderlerinin eski zaman politikacılarının aksine, sinirlerini kontrol edemedikleri hallerde çareyi hakarete başvurmalarında buluyorum.  Bunun en popüler örneği ise ABD Başkanı Donald Trump.  56.3 milyon takipçisi bulunan Twitter’ı üzerinden yazdığı hakaretleri artık eskisi kadar tepki göstermeden okumamız bile hakaretin –hele de örnek olması gereken liderlerin hakaretlerinin- ne kadar normalleştiğini gösteriyor maalesef.  Trump’un başkanlık yarışı sırasında azınlıklara veya engellilere yaptığı akıl almaz hakaretler milyonların tepkisine yol açarken, yıllar sonra hâlâ Beyaz Saray’ın eski bir çalışanına kızdığında Twitter üzerinden ‘mankafa’ kıvamında hakaretler yağdırması artık ya normal karşılanıyor, ya da insanlar pes etti.  Hakaret, politikacıların da katkısıyla aşırı normalleşti.  Psychology Today dergisinde, hakaret eylemine en çok sebep olan unsurlardan birinin statü özgüvensizliği olduğunu okumuştum.  Genelde sinirlenmenin sebep olduğu hakaretler, statüyü korumak için savruluyor ve bunda da her neslin bir öncekinden daha da yarış atı gibi yetişmesinin payı büyük olmalı.

 

Eskiden hakaret dediğimiz unsur fazla yaratıcı değildi ve yanlış bir eylem bile olsa, sadece bazı gruplar arasında yapılırdı; örneğin birbirlerinin zekâsıyla veya vücut ölçüleriyle dalga geçen ilkokul çocukları gibi… ‘Aptal’ veya ‘şişko’ gibi hakaretler okul bahçelerinde dolanırken, maçlarda da cinsel eylem içerikli küfür ve hakaretler yankılanırdı.  Günümüzde ise iki kibar görünümlü kadın arasında bile hakaret alışverişi yapılabiliyor.  Geçen hafta yanındaki kadına kızan bir kadının, diğer kadına “Canım, sen de Buckingham Sarayında yaşamıyorsun” dediğini duydum.  Trump veya maçtaki amigoların yanında hafif bir hakaret gibi gözükse de aslında altında katman katman hakaret var.  En azından yaratıcı ve sansürlü.

Bir de sosyal medyadaki gizli klavye kahramanları var ki, onlar da yeni bir hakaret türünün, korkak hakaretin kahramanları.  Korkak hakaretler en kötüsü, çünkü ne içerik ne de dozaj olarak sınırı yok.  Kişileri özel ilişkilerden vücut ölçülerine, dinlerinden ailelerine, paralarından mesleklerine her türlü konuda acımasızca ‘bir tık’ ile vurabiliyorlar.  Yüz yüze söyleme cesareti olmayan her şeyi korkakça yazıyorlar.  Gizli klavye silahşörlerinin, Trump gibi dünya liderlerinden pek de bir farkı yok hakaret konusunda; klavye silahşörleri de liderler de sınırsız dozajda hakaret edebiliyor hiçbir cezai sonucu olmadan, ama ya siz cevap vermek isteseniz…