Muhafazakâr bir derginin kapanması

Umut UZER Köşe Yazısı
26 Aralık 2018 Çarşamba

1995 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde yeni muhafazakâr hareketin (neoconservatism) sesi olarak yayınlanmaya başlayan The Weekly Standard, Aralık 2018 itibarıyla mali, ideolojik ve şahsi sebeplerden dolayı yayınına son verdi. Baş editörlüğünü Stephen Hayes’in yaptığı neocon dergi, muhafazakâr olmakla beraber aynı zamanda iktidarlardan bağımsız olmakla da övünüyordu. Derginin editörü ise, aynı babası Norman Podhoretz gibi, yeni muhafazakâr akımın önemli şahsiyetlerinden biri olan John Podhoretz idi. Derginin kurucularından olan William Kristol’ın babası ise Amerikan ‘yeni muhafazakârlığının vaftiz babası’ olarak tanımlanan Irving Kristol idi ki entelektüel dönüşümü sosyalizm ile başlayıp zamanla Amerikan Cumhuriyetçi Partisinin saygı gören ideologları arasına girebilmişti.

Şimdi bu ilginç bir şekilde babadan oğula geçen entelektüel muhafazakârları not edip son gelişmelere daha ayrıntılı bakalım. 

Bill Kristol’ın baştan beri Amerikan Başkanı Donald Trump’a karşı olan muhafazakârları temsil eden ‘Trump’a Hayır / Never Trump’ akımının öncülerinden olması ve derginin bu iktidara karşı mesafeli yaklaşımı derginin kapatılmasının sebepleri arasında sayılabilir. Tabii ki Trump, derginin kapatılmasından doğrudan sorumlu olmasa da, Philip Anschutz’un sahibi olduğu Clarity Media, Weekly Standard’ın yayınlarına son verildiğini açıklarken düşen abonelikleri başlıca sebep olarak gösteriyordu. Ama öbür taraftan, Anschutz’un Trump’ı devamlı öven ve koşulsuz destek veren Washington Examiner dergisinin de sahibi olduğu ve bu bağlamda kraldan çok kralcı bir tutum izlemiş olabileceği de dikkate alınmalı diye düşünüyorum.

Bütün bu olan bitenlere karşı William Kristol belki de duygusal bir reaksiyon ile Weekly Standard’ın kapanmasını bir ‘cinayet’ olarak niteleyip gazetenin sahiplerini suçluyordu. Öbür taraftan, farklı görüşlere sahip olsalar da liberal medya mensupları Kristol’a saygı duyduklarını ve bu derginin kapanmasına üzüldüklerini çeşitli vesilelerle ifade ediyorlardı.

2003 yılındaki Irak Savaşının ve dolayısıyla dönemin başkanı George W. Bush’un destekçisi olan derginin yazarlarının arasında şimdi New York Times gibi liberal bir gazetede yazan David Brooks dışında Charles Krauthammer ve Andrew Ferguson da yer alıyordu. İlginçtir ki, bugünkü ABD ulusal güvenlik danışmanı John Bolton da derginin yazarları arasındaydı.

Ilımlı muhafazakâr veya merkez sağ olarak tanımlanabilecek Weekly Standard günümüzdeki popülist, yabancı düşmanı hatta ırkçı yönleri gittikçe artan Amerikan sağı ve hükümeti için pek de hoş karşılanmayan bir medya kuruluşu olarak belirli bir rahatsızlık yaratıyordu.

Temel sorun aslında Cumhuriyetçi Parti’den gelmeyen Donald Trump’ın bu partiden, önce başkan adayı, sonra başkan olmasıyla başladı. Trump’ın Anayasa Mahkemesi adaylarını ve vergiler konusundaki adımlarını olumlu bulan dergi, yabancı devletlere uygulanan gümrüklerden ve ABD’nin global sorumluluğundan kısmen geri çekilmesine karşı çıktı. Dolayısıyla dergi topyekûn Trump karşıtlığı veya destekçiliği yapmadığı gibi doğru bulduğu politikalarını destekledi. Fakat entelektüel yönü de güçlü olan edebiyat ve film gibi çok farklı alanlarda yazılar barındıran bir dergi baştan sona anti-entelektüel bir kişi olan Trump ve yönetimi ile uyuşamıyordu.

Derginin eski yazarlarından David Brooks, bu gelişmeler üzerine derginin kapatılmasının Trump’un zaferi ve Amerikan muhafazakârlığı üzerindeki hegemonyasının sonucu olmakla beraber, aynı zamanda medya patronlarının cahilce bir fikir ile akıllıca bir düşünceyi sadece aynı kefeye koymayıp, aynı zamanda cahilliği teşvik ettiğinin de bir göstergesi olduğunu yazdı. Çünkü Brooks’a göre cahillik üzerinden yapılan popülist yayınlar daha iyi satıyor ve güç sahiplerince destek görüyordu. Nitekim Fox News televizyonu resmi bir kanal gibi yayınlar yaparken Trump’a açık destek veriyor, dolayısıyla haberleri tarafsız olarak bildirmiyordu.  

​Sonuç olarak Trump’ın Weekly Standard’ın kapanacağı haberleri üzerine söylediği sözleri günümüz popülizminin görüş ve tarzını çok güzel özetliyordu: “Başarısız kahin Bill Kristol tarafından yönetilen zavallı ve aldatıcı Weekly Standard parasız kaldı ve sektörden çıktı. Çok kötü. Huzur içinde yatsın!”

Bu ruh haline aslında Almanca bir kelime olan fakat İngilizcede de kullanılan Schadenfreude deniliyor. Yani başkalarının mutsuzluğundan ve başarısızlığından zevk almak.