Süper Lig tarihinin belki en sıra dışı ilk yarısını geride bıraktık. Sezonun ilk bölümünde ne Galatasaray, ne Fenerbahçe ne de Beşiktaş ilk üçe girme başarısını gösterebildi. Lider Medipol Başakşehir ile birlikte sırasıyla Trabzonspor, Yeni Malatyaspor ve Kasımpaşa ilk dört koltuğun sahibi oldu. Futbolumuzun lokomotifi ‘üç büyükler’ ise fazlasıyla istikrarsız, fazlasıyla yetersiz ve fazlasıyla puansız geçtikleri bir ilk yarı performansına imza attı. Ligin ilk bölümünde Galatasaray 22 puan kaybı yaparken, Beşiktaş 25 ve Fenerbahçe 35 muhtemel puanı hanesine yazdıramadı. İlk yarıda ‘üç büyükler’in toplam 82 puan kaybettiği bir sezonu ben pek hatırlamıyorum. Peki takım takım ele aldığımızda neydi ‘üç büyükler’in sorunları?
Ligin ilk yarısını sıralamada ezeli rakiplerine göre daha üst basamakta tamamlayan Galatasaray ile başlayalım. Sarı-Kırmızılılar adına sezonun iki kırılma anı vardı. İlki, geçen sezonu 29 golle ligin en skorer ismi olarak tamamlayan Gomis’in yerinin doldurulamamasıydı. Fransız golcünün yerine hiçbir forvet oyuncusunun kadroya dahil edilememesi, halefi Eren Derdiyok’un da koyulan yüksek çıtaya erişememesi nedeniyle Galatasaray sezona büyük bir güç kaybıyla başladı. Bununla birlikte Galatasaray adına sezonun ikinci kırılma noktası, Fenerbahçe derbisi oldu. 2-0 öne geçilen maçta üstünlüğün korunamaması, karşılaşma bitiminde yaşanan olaylar ve ardından alınan uzun soluklu cezalar sarı kırmızılıların eksenini kaybetmesine yol açtı. Cezalı oyuncularla birlikte Fernando, Nagatomo, Belhanda ve Emre Akbaba gibi kritik pozisyonlarda rol alan isimlerin uzun süreli sakatlıklar yaşaması da Galatasaray’ın yoluna taş koydu. Kuşkusuz Fatih Terim faktörünü de eklemekte fayda var. Kulübeden sahaya en çok etki eden teknik direktör olan Terim’in Fenerbahçe maçının ardından yaptığı açıklamalar nedeniyle on maç ceza alarak takımının nefesinden uzak kaldığını ve bunun da Sarı-Kırmızılıların 29 puanla tamamladığı ilk yarı performansına etki ettiğini belirtmek gerekiyor.
Beşiktaş ise ilk yarıda hanesine 26 puan yazdırdı. Siyah-Beyazlılar adına sezonun kırılma anı ise yönetimin teknik direktör Şenol Güneş’e reva gördüğü anlayış oldu. Başkan Fikret Orman ve ekibi, Beşiktaş’ı son yıllarda oyuncu sirkülasyonunun en çok yaşandığı kulübe çevirdi. Gelen oyuncu ile birlikte giden oyuncu sayısının çok olması, transfer dönemlerinin son anlarında bile mevcut kadrodan her bir ismin ayrılma ihtimalinin bulunması Şenol Güneş’in elini gün geçtikçe zayıflattı. Güneş takımı nasıl kurgulayacağını transfer dönemleri tamamlanmadan hesaplayamazken, daha sonra araya giren milli takım maçları, sakatlık sorunları ve alınan cezalar; Beşiktaş teknik direktörünün kariyerinin en kötü dönemlerinden birini geçirmesine vesile oldu. Futbolcu bazında düşünüldüğünde siyah beyazlılarda yaşanan kalite kaybı da çok sert oldu. Talisca, Cenk Tosun ve Aboubakar gibi isimlerin mevkilerinde Ljajic, Güven Yalçın, Mustafa Pektemek, Larin ve Vagner Love gibi Beşiktaş adına sezonun ilk bölümündeki katkıları fazlasıyla sorgulanan oyuncular forma giydi. Kontratlı oyunculara ödenemeyen maaşlar da Beşiktaş’ın yaşadığı düşüşe neden olan unsurlardan biriydi. Alacağının peşinden koşması nedeniyle Tolgay Arslan kalitesinde bir oyuncu kadro dışı bırakılırken, takımın en kariyerli ismi Pepe ile yollar ayrılmak zorunda kalındı, Alvaro Negredo da elden çıkarıldı.
İlk yarının en gerçek dışı senaryosunu ise Fenerbahçe yazdı. Geride kalan 17 haftada üç farklı teknik adam yönetiminde mücadele eden Sarı-Lacivertliler, tarihinde ilk kez ligin ilk yarısını küme düşme hattında tamamladı. 17 haftada sadece 16 puan toplayabilen Fenerbahçe son altı ayda çok çalkantılı bir süreç yaşadı. 20 yıldır görev yapan başkan Aziz Yıldırım yapılan seçimlerden büyük bir hezimetle ayrılırken, yerine gelen Ali Koç, Türk futbolunda daha önce hiç başarılı olamamış bir görev tanımını yeniden gündemimize soktu; sportif direktörlük. Üstelik geçmişi sorgulanan, çalıştığı kulüplerden hoş anılarla ayrılmamış birini; Damien Comolli’yi göreve getirdi. Hayatında ilk kez İstanbul trafiğine çıkan bir Fransız gibi direksiyonu sürekli yanlış yöne kıran ve şoför mahalline olan güveni sarsan Comolli, transfer stratejisiyle de büyük eleştiri topladı. Slimani, Reyes, Jailson, Benzia, Ayew ve Harun gibi oyuncular beklentilerin çok ama çok uzağında kaldı. Kulübün sembollerinden Volkan Demirel başka as oyuncularla birlikte kadro dışı bırakılırken, başkan Ali Koç antrenörleri takımın performans verilerini üçüncü kişilere sızdırmakla bizzat itham etti. Teknik direktörlük kariyerinde ilk yurt dışı deneyimini yaşayan Phillip Cocu birkaç ayda yaşadıkları karşısında sudan çıkmış balığa dönerken, onun ardından göreve gelip dokuz maçta takımı sahaya süren Erwin Koeman da yaralara merhem olamadı. On yılda bir, o da belki yaşanabilecek bunca olay, Fenerbahçe adına yılın son yarısında yaşandı. Ama artık toparlanma ve ayağa kalkma vakti. Zira sarı lacivertlilerin ayağı tavana zıplamak için değil belki ama üst üste alınan yanlış kararlar nedeniyle tabana çoktan değdi.
Ligin ikinci yarısında ne olur, şampiyonluk ipini kim göğüsler; şimdiden öngörebilmek zor. Lakin Anadolu takımlarının eskisi kadar zayıf olmadığını, ülke futbolunda Medipol Başakşehir gibi bir gerçeğin olduğunu ve ‘VAR’ uygulamasının futbolun çehresini tamamen değiştirdiğini hatırlatmakta fayda var. İlk yarı toplam 82 puan kaybeden ‘üç büyükler’, ikinci yarıda bu kadar baş aşağı gitmez ancak sezon başı hedefledikleri pozisyona mayıs sonunda erişebilirler mi; işte ondan hiç emin değilim...