Adettir, toplantı gündemlerinin sonunda ‘Dilek ve Temenniler’ maddesine yer verilir. Uzun süre havanda su dövüldükten sonra, onca saat sesi çıkamamış olanlara “Buyur, sen de bir çift laf et” denir. Bir dokun, bin işit durumu doğunca, başkan saate bakar, kimsenin gözünün içine bakmadan, “Ooo! Saati de geçirmişiz baya! Başka söz almak isteyen olmadığından toplantımızın kapatılmasına…” diye geveler ve aslında katılan bireyler açısından önemli olabilecek birçok dilek ve temenni öylece ya havada kalır ya da hiç konuşulmadan bir sonraki toplantıya havale edilir.
Yeni seneye girerken de dilekler dilenir. Bir tür açıp kapama merasimi haline gelmiştir yılbaşıları. Eski sepetteki gerçekleşmemiş dilekler atılır yerine yenileri konur. Özellikle WhatsApp gruplarında ve e-maillerde etrafa yaydığımız sağlık, barış, mutluluk ve benzeri kelimelerin permütasyonundan oluşan kısa mesajlar maalesef bu dilek ve temenni müessesesini iyice sıradanlaştırmakta. Neyse ki, artık eskisi gibi yüzlerce kartpostala kartvizit zımbalayıp attıkça şekli yayvanlaşan bir imza ile dost ve müşterilerin yılbaşını müsrifçe tebrik etme geleneğinden kurtulmuş durumdayız. Günler sürerdi o imzaları atmak. Ama işler bitip son kartpostalı da postaya verdiğimizde, sanki Evren’e iyilik göndermiş gibi garip bir mutluluk hissederdik.
Neden dilek ve temenniler sadece dilenir?
Neden bunların aslında davranışlarımızı değiştirebildiğimiz ve azmettiğimiz takdirde gerçekleşebilecek olduğuna prim verilmez? Neden “Hayaller Paris, gerçekler Tarlabaşı” denilir, gülünür, geçilip gidilir?
Neden yılbaşında kilo verme kararlılığını dile getirdikten sadece iki gün sonra gördüğümüz ilk hamburgeri bir lokmada gömmeye devam ederiz?
Barış olsun deyip, kavgacı üslubumuzu devam ettirirsek dilediğimiz dilek ne işe yarar? Bu barış nereden gelecek? Başkalarından mı? Mutluluk olsun deyip, mutluluğu içimizde bulmadan önce dışımızda mı arıyoruz?
Adalet, hoşgörü, birlik ve beraberlik gibi içi boşaltılmış kavramların tamir olmasını istemek bir dilek midir? Yoksa bir davranış biçimi, bir seçim ve bir görev midir?
Sizin gerçek dilek ve temennileriniz nelerdir? Bunların gerçekleşmesinde sizin rolünüz nedir?
Geçen baskıda 2018’in kapanış değerlendirmesini başyazarımız yapmış idi. Yeni yılın ilk Şalom gazetesinde “ortaya karışık” dileklerden bir demet de benden gelsin:
Başkan Trump, Başkan Obama’nın söylemlerinden ve hitabetinden ilham alsın;
İnsanlık tarihinin dibi olan Holokost okullarda öğretilsin, insanlık adına böyle bir olayın tekrarlanmaması için hafızalar canlı tutulsun;
Düşünce suç olmasın, Vikipedia açılsın;
Brexit artık haber olmaktan çıksın;
Çatılarımızda güneş panelleri olsun;
Kişileri tanımlarken kullanılan Ermeni, Yahudi, Rum, Kürt gibi sıfatların başına “kardeşim” ibaresinin eklenmesi mecburi olsun;
Gücünü Yahudileri şeytanlaştırmakta arayan siyasi söylemlerin yerini ‘küresel ısınmaya karşı topyekûn savaş’ gibi söylemler alsın;
2019 için öngörülen ekonomik felaket senaryolarının 10’da biri bile doğru çıkmasın;
DNA zincirinde küçücük bir değişimle kavga içgüdüsünü uzlaşma içgüdüsüne dönüştürebilecek bir gen bulunsun.
Bunlar olmaz nasılsa. Ama aşağıdakiler daha kolay:
Yeni yılla birlikte hayatımıza daha fazla anlam katacak işlere odaklanmayı başarabilelim;
Olana daha kolay kabul verip, olmayanla kendimizi daha az meşgul edebilelim;
Daha fazla güvenip daha az eleştirelim;
Başkalarının hayatına olumlu katkı yapabilelim;
Eleştiri ile hakaret arasındaki çizgiyi kaybetmeden, fikrimizi özgürce söylemekten korkmayalım;
Daha az mesajlaşıp, daha fazla konuşalım;
Daha fazla kucaklaşalım;
Yaptığımız her işe biraz aşk katıp bolca mana bulabilelim.
Yeni yılınız kutlu olsun.