Çinliler artık milyonlarca mal veya hizmeti ucuza üretme felsefesinden vazgeçtiler. Dijital dönüşümün katma değer yaratan tarafı mutlaka etkili oluyor ama konvansiyonel üretim elbette bu dönüşümde en çok acıyı çeken taraf olacak. Dolayısıyla bu süreçte siyasi çalkantı olmaması için devlet başkanının kendine ömür boyu süre verecek değişikliği yapmış olması da dikkat çekiyor. Buradan hareketle Türkiye’nin ciddi bir risk altında olduğu söylenebilir. Dijital dönüşümü acilen sürece dâhil etmezsek şu an elimizde bulunan büyüme modeli üretim yapısıyla G 20 listesinden düşme riskimiz bulunuyor. Bunu ciddiye almalıyız.
Özellikle Çin’de büyük bir değişimin ortaya çıktığını görüp, Türkiye’nin yeni dış ticaret stratejisini belirlemenin zamanı geldi. Amerika Birleşik Devletleri’nden kaynaklanacak bir ekonomik yavaşlama doğrudan Avrupa birliğini etkileyeceği için ihraç pazarlarımızla alakalı bir risk söz konusu; buradan hareketle Avrupa pazarını kaybetmeden dikkatli adımlar atmakta fayda var.
İhracatımızın kilogram değerini arttırmadan dış ticaret fazlası veren Türkiye’yi yaratmak imkânsız. Milli kimliğimizi kaybetmeden evrensel değerlerle buluşturacak yeni modellere ihtiyaç var. Öncelikli olarak, Türkiye’nin tüm kurum ve kuruluşlarında ihracatçı refleksi kazandırmak gerekiyor.
Alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz
Toplam gelirinin yüzde 30’undan daha az döviz geliri olan firmaların 2019 yılında sıkıntı çekeceğini öngörebiliyoruz. Dolayısıyla firmaların ihracat oranını yükseltmek, yeni pazar arayışları kadar mevcut pazarlarda da tutunmak için gerekli çabayı göstermesi gerekiyor.
Artık firmaların tamamı ihracat refleksine kavuşmalı. Hatta toplam gelirlerinin yüzde 50’si kadar döviz gelir elde eder hale gelmeliler. Aramalı üreticilerine mutlaka destek verilmesi gerekir, çünkü en önemli ithalat kalemimiz burası.
Bundan sonra iç piyasaya mal satmak için devletin korumasından fayda sağlayan firma anlayışından vazgeçerek, dış rekabette güçlenecek firmalar yaratmamız gerekiyor. Bundan sonra Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin stratejisi firmaların ihracat oranlarına bakarak söz sahibi yapmak olmalı. Yani işletmeler ne kadar çok ihracat yapıyorsa, İhracatlar Stratejilerinde o kadar söz sahibi olmalılar. Bundan sonra cirosu çok büyük ama ihracatı toplam cirosunun yüzde 30’undan az olan firmaların sektörler üzerindeki hegemonyasını ve ithalat vergileri ile hem topluma hem de sanayiciye fatura çıkaran lobileri ve anlayışları ortadan kaldırmak gerekiyor.
Özetle mal ve hizmet ihracatını artırırken, ticaret diplomasisini dış siyasette katalizör olarak kullanacak yeni bir yaklaşım gerekiyor. Finans kuruluşlarının da yeni vizyona sempati ile bakabilmesi için, TİM Yönetiminin başta TBB ve Banka Harici Finans Kuruluşlarıyla temasları güçlendireceğini tahmin ediyorum.