Arttırılmış gerçeklik, insan ve nihilizm

Ayşe ACAR Köşe Yazısı
16 Ocak 2019 Çarşamba

Arttırılmış Gerçeklik

“Modern teknoloji gelecekte gündelik yaşamı nasıl etkileyecek?” sorusuna somut yanıtlar aradığımızda karşımıza çıkan en dikkat çekici gelişmelerin başında ‘arttırılmış gerçeklik’ (augmented reality) teknolojileri gelir.

Türkçede yaygın olarak ‘arttırılmış’ ya da ‘desteklenmiş gerçeklik’ olarak kullanılan Augmented Reality (AR); ses, video, grafik veya GPS verileri gibi bilgisayar tarafından üretilip duyusal girdi ile arttırılıp canlandırılan elemanların fiziksel, gerçek dünya ortamıyla birleştirilmesiyle oluşturulan yeni bir algı ortamının canlı, doğrudan ya da dolaylı bir görünümüdür.

AR teknolojilerinin gündelik yaşamda kullanımı için bir örnek; diyelim yeni taşınacağınız evin içinde boş odaların içinde gezinip mevcut eşyalarınızı bu yeni eve nasıl yerleştirebileceğinizi kestirmeye çalışıyorsunuz. “Oturma grubu bu salona en uygun nasıl yerleşir? Kitaplıkların tam ölçüsü neydi? Şu duvara sığabilecekler mi? Yeni bir çalışma masası almalı, ama nasıl bir masa daha uygun olur bu odaya?” gibi soruların yanıtları için önce tahmin gücümüze başvuruyoruz, ardından eşya ölçülerini alıp mekân ölçüleri ile oranlayarak kabaca bir yerleşme planı yapıyoruz. Ya da planlama yapmadan “Taşınalım da oraya gidince bakarız” diyoruz. Elbette tüm bunlar bir iç mimarla çalışıyorsak başka bir boyut kazanıyor.

AR teknolojisinin varlığı ile bu durum şöyle bir değişime uğruyor; taşınacağımız yeni evin boş odalarında gezinirken mevcut eşyalarınızın dijital ortamdaki temsilcilerini eve taşınmadan eve yerleştirme olanağını buluyoruz. Taşınma ve yerleşme eylemi gerçekleşmeden tüm olası durumları görme şansımız olabiliyor. Eğer yeni bir eşya ihtiyacımız varsa online olarak seçim yapıp ürünün dijital temsilini aynı şekilde yerleşim planına uygulayıp, nasıl göründüğüne bakabiliyoruz. Teknoloji bize yeni alacağımız ürünün en uygun fiyata en kısa sürede bize hangi firma tarafından ulaştırılabileceğini de söylüyor.

Özetle; yaşamın her alanında, hemen hemen her meslek grubunda yaygın olarak kullanılacağı çok açık olan AR, mevcut gerçekliğe sanal bir gerçeklik ekleyerek gerçekliğin bir tür arttırılmasından ibaret.

Nesnelerle başlayan bu arttırılmış gerçeklik, muhtemelen insanın düşüncesine nesne olan insan bedenini de kapsayacaktır. Cyborg olarak yeni bir insan türünün tarihte yerini alacağı artık bir kehanet değil. Bugünün etik normlarından, değer algılarından hareketle teknolojideki bu gelişmelerden yola çıkarak, geleceğe olumlu ya da olumsuz bir değer atfetmek, geleceğin insanlarını ne ölçüde etkiler ya da ilgilendirir bilemiyorum, ama günlük konuşmalarımızda kendi yaşam dilimimizi kutsamak ve geleceğe oranla ne kadar da şanslı ‘insan’ olduğumuzu düşünmek verimsiz bir zihin faaliyeti gibi duruyor.

Nihilizm ve Arttırılmış İnsan

Verimsiz olduğunu düşündüğüm bu zihin faaliyeti/faaliyetleri, post-modern zamanın bir tür -olmazsa olmaz- karakteristiğidir. 17. yüzyılda başlayan ‘birey’ tanımı ve birey inşasına getirilen post-modern eleştiriler (bazı açılardan son derece haklı eleştirilerdir bunlar) kurum, kavram ve evrenselleri yerinden etmeyi başardı. Birey; kurum, kavram ve şeylerle bir proje olarak var edilemeyecek, onun yerine tam bir otonomi ile kişi kimliğini kendisi var edecek, kendisi tanımlayacaktı. Bu maceranın sonucu olarak nihilizm ve narsisizm post-modern zamanın tini olarak kendini gösterdi.

İçinde bulunduğumuz bu zaman diliminde insan her şeyi bilendir. Şeyleri her düzeyde biliyor oluşundan o kadar emindir ki cehalet yerinden onu hiç kimse bir milim oynatamaz. Bu zaman diliminde insan, satın alabileceği her şeye sahip olabileceğini zannedendir. Satın alma işine Tanrı, sevgi, saygı, merhamet gibi değerler dâhil edilebileceği gibi ‘bilmek’ de dâhil edilebilmektedir.

Post-modern dönemde insan içine tüm varlığıyla battığı narsisizm sayesinde tarihte var olmuş tüm insanlardan kendini üstün zanneder. Hatta insan kelimesi bile ortak kullanıma tâbi olduğu için, yetersizdir onun için. O ‘Arttırılmış İnsan’dır. Boş bir evde dijital eşya temsilleri ne kadar gerçekse onun kendine atfettiği değer de o kadar gerçektir.

Bazı bilimkurgu romanları ve filmlerinde karşımıza şöyle bir diyalog çıkar:

- Bu kuş gerçek mi?

- Hayır değil.

- Gerçek kuş gördün mü hiç?

- Kuzeyde gerçek kuşlar olduğu söyleniyor, ben daha görmedim.

Doğal gerçekliğe insanın ikinci bir doğa olarak aklını yansıttığı bu var oluş macerasında şüphesiz ki tek bir gerçeklik mevcut değil ve gerçeklik boyutları deneyim dünyasında gittikçe artacaktır. Kıymetli olansa hangi düzeyde olursa olsun gerçek olan bir şeyle karşılaşmak. Android gerçekten android ise, sentetik kuş gerçekten sentetik kuşsa, doğal kuş gerçekten doğal kuşsa gerçeklik karşımızda duruyor demektir.

Charles Taylor ‘Modernliğin Sıkıntıları’nda soruyor; sahicilik nasıl oldu da bayağılığa dönüştü? Zamanın insanı kendi bayağılığını kutsadığı ve buna sahici olmak dediği için olsa gerek. O kendini insanlığın arttırılmış biçimi olarak görse de geleceğin sentetik kuşu karşısında kendisini ‘gerçek insan’ olarak tanımlasa da hakikat sırf biz istiyoruz diye olan bir şey değildir.