Gazetemiz 29 yıldır bulunduğu İstanbul’un en nadide ve en popüler muhitinden, maalesef kentsel dönüşüm sebebiyle binanın yıkılacağı haberi üzerine taşındı. Tom Ford, Gucci ve Prada vitrinleri yerine bundan böyle fantezi iç giyim ve sulu ev yemekleri vitrinlerinin önünden geçecek olmanın yazarlarımız üzerinde yarattığı depresyonu tahmin edebilirsiniz. Bense bu depresyona ilave olarak bir aydınlanma yaşadım. Acı bir tecrübeydi, dünyam alt üst oldu ve bunun bilimsel bir açıklaması olmalıydı.
Sekiz yıldır Şalom’a girer girmez başımı sola çevirip Gözlem Yayınevinin kitaplarla dolu raflarının önünde masasına kurulmuş iş arkadaşıma selam verirdim. Daha sonra spiral şeklindeki merdivenden tırmanarak bir kat yukarı çıkar, sağa sapar, bir daha sağa sapar, sırtımı boydan bota Atiye Sokağa bakan pencereye vererek masama geçerdim. Sekiz yıldır kafamı bir çevirmemle en eğlenceli sokağı dikizleyebildiğim pencerem benim arkamdaysa eğer, arkadaşımın sırtındaki rafların arkası apartmanın bahçesi olmalıydı diye düşünüyordum.
20 Aralık’taki taşınmamızdan bir gün önce tamamen boşalan odasını görünce başımdan aşağı kaynar sular indi. Arkadaşımın arkası boydan boya Atiye Sokak’tı. Altıncı His filmindeki “Ne! Bruce Willis başından beri ölü müymüş?!” ile aynı soğuk su etkisini yaşamıştım. Onunla benim aramda 180 derecelik bir fark olmalıydı. Dünyanın alt üst olması tam olarak bu olsa gerekti. Her şeyin sorumlusu o spiral merdivendi. Oldum olası otobanlardaki yoncalarla da aram hiç iyi olmamıştı. Bendeki sorun beynimin GPS’inin ben döndükçe pozisyonumu güncellememesiydi. Kaç derece dönmüşüm, neden arkadaşım hâlâ benim arkamda kalsın ki?
Gelelim konunun bilimsel açıklamasına…
Seyir halindeyken kullandığımız iki yaklaşım var. Birincisi yol temelli seyir, yani yol üzerinde belirgin simge yerleri hatırlamamızı gerektiren yaklaşım: Örneğin, “Marketten sola sap.” İşimizi görüyor fakat esnek bir yaklaşım değil. O gün o yol bir sebeple kapalı olursa ne yapacaksınız? İkincisi zihinsel haritalama yani bilinçli ya da bilinçsiz olarak çevrenin haritasını Google Map gibi yaratmanızı gerektiren yaklaşım. Zihinsel emek ister. İşimizi görüyor mu? Tabi ki. Esnek mi? Evet. Pekiyi, yapabiliyor musunuz? Yön duygusu olmak veya olmamak sorunsalının anahtar sorusu işte bu.
Yolumuzu bulmak için beynimizde üç çeşit hücre bulunuyor.
Yer hücreleri: Her yer değiştirdiğinizde değişik yer hücreleri ateşleniyor ayrıca hafıza görevi görüyor. Bunları kombine edince içinde bulunulan yerin haritasını çıkarıyor. 1971’de hipokampusta bulundu.
Yön ve sınır hücreleri: Başımızın nereye baktığını ve etrafımızdaki engelleri belirlerken aktifleşiyor, duvara çakmıyoruz bu sayede.
Izgara hücreleri: Seyir halindeyken bir koordinat sistemi oluşturarak konum ve yol bulmayı sağlıyor. Altıgenler döşenmiş bir zemin hayal edin. Herhangi birine basınca o altıgenin yandığını düşünün. Bu altıgenler siz hareket ettikçe birbiri ardına ateşleniyor ve bir yerden bir yere giderken değişen konumunuzu ölçüyor. 2004’te hipokampuse yakın bir yerde bulundu. Izgara hücrelerinin bulunması için yapılan deneylerde labirentte deneklerin hafızalarını kullanamamaları için referans alabilecekleri hiçbir nesne bulunmadı. Denekler zihinsel harita çıkarmak zorunda kaldılar.
Tüm bu hücreler bir devre kuruyor, hafızanın oluştuğu hipokampuse bilgiyi yolluyor. Bu devre beynimizde kapsamlı bir konumlandırma sistemi oluşturuyor. 2014’te bu sistemin keşfi Nobel Tıp Ödülü getirdi.
Bu yazı sayesinde kendime teşhis de koyuyorum: Developmental Topographical Disorientation: Gelişimsel topografik oryantasyon bozukluğum var benim. Beynimdeki ızgara hücrelerim iyi çalışmıyor. Bunu da en iyi Karaköy’e her gidişimizde “Deniz ne tarafta kaldı?” diye sorarak benimle eğlenen eşim bilir. Ancak kendimi daha fazla ezmeden bu bozukluğumu genlerime yıkmayı düşünüyorum. Hata annemde değil tabi ki, çok daha eski atalarımda.
Ağustos 2018’de California Üniversitesinde, 140 kişiye sanal gerçeklik kullanılarak bir test yapıldı. Bir labirente 12 değişik nesne yerleştirildi. Denekler önce yolları ve nesnelerin nerde olduğunu öğrendi. Daha sonra bir nesneden bir nesneye gitme direktifleri alan kadınların bildikleri yoldan şaşmadıkları, erkeklerin ise hep yeni yollardan geçerek hedefe daha kısa yollarla ulaştıkları görüldü. Kadınlara nispeten erkekler zihinsel haritalama yöntemini kullanıyordu. Kadınlar tedbirliydi, daha önce gördükleri yerlerden geçmeye özellikle dikkat ediyorlardı. Kadınların ‘En kısa yol bildiğin yoldur’ seçimi geçmiş genlerden geliyor olmalıydı, çünkü tarih boyunca kadınlar için bu her zaman ölüm kalım meselesi olmuştu. Ayrıca görev icabı kadınlar yol yordam bilmek zorunda olan avcı erkeklerden daha az mobillerdi. Kısaca atalarım mağarada güvenli güvenli çocuk bakıp yemek pişirdiği için ben böyleydim.
“Rota yeniden oluşturuluyor” lafını gereğinden çok daha fazla duyuyor olabilirim. Ama GPS’in çalışma mantığının Einstein’ın Genel Görelilik Teorisine dayandığını, zamanın sabit olmadığını, hıza ve kütle çekimine göre değişken olduğunu gayet iyi kavrayabiliyorum. Yön bulmanın zekâ ile ilişkisi yok ve zeki insanlar yön konusunda berbat olabilirler nokta. Yön duygusu olmayan erkekler gördünüz mü sizi de unutmadım. Yön duygusu kuvvetli kadınların önünde ise saygıyla eğiliyorum.