Türkiye futbol Süper Ligi uzun zamandır bu kadar üç büyüksüz kalmamıştı. Bunca zaman sonra bir başka takımın şampiyonluğuna kesin gözüyle bakılıyor, hatta öyle ki Başakşehir daha lig bitimine 14 hafta kala puan farkını en yakın takipçisiyle sekize çıkarmış durumda. Başakşehir’in başarısının yanı sıra, Fenerbahçe’nin ilk yarıdaki rezil performansı, Beşiktaş’ın dengesiz performansı ve Galatasaray’ın yersiz puan kayıpları da bu durumda oldukça etken. Peki devletin bir projesi olarak kabul edilen ve bütün finansmanının devlet tarafından karşılandığı söylenen Başakşehir Kulübünün bütün başarısı burada mı saklı? Buna biraz parantez açmak istedim.
Yıllar yılı, hatta 1959’da başlayan lig tarihimizden bu yana üç büyükler lige ambargo koyuyor. 70-86 yılları arası Trabzonspor’un da katılmasıyla dördüncü büyük de katılıyor lige. 2010 yılındaki Bursaspor’un tarihi zaferi harici sadece bu takımlardan konuşuyor manşetler nerdeyse. Bu takımları şampiyon yapan şey elbet de köklü bir kulüp yapısına sahip olmalarının yanı sıra maddi açıdan da bir o kadar kuvvetli olmaları. Buraya kadar her şey gayet açık. Son iki - üç yılın yükselen trendi “öyle ya da böyle.” Sağlam finansmanı sağlıyor ve zirveye tırmanıyor. Bundan sonra yaygara başlıyor, “Devlet katkısıyla biz de yaparız?” diye. Tabii ki bir devlet projesi olduğu ve finansmanın sağlandığını inkâr edemeyiz. Peki, bunca yıldır parasal anlamda bütün Anadolu takımlarını ezen üç büyüklerde para varken neden başarılı olamıyorlar şu an? Neden parayla başarısız olanı tartışmayıp, parayı bulunca başarıya koşanı tartışıyoruz? Başakşehir’in bir devlet projesi olduğunu kabul etsem de, hakemler tarafından kollanıp korunduğunu kabul etmiyorum henüz. Peki, şimdi asıl başarı bu parayı bulup güzel yatırımlar yapıp adam akıllı top oynayanda mı, yoksa eski şampiyonluklarıyla övünüp elindeki parayı da dünya borca çevirip liderin en az sekiz puan gerisinde olanlar mı? Bana kalırsa üç büyüklerin çok güzel bir avuntusudur Başakşehir. Hiçbir zaman kendi takımlarına oklarını döndüremez çünkü taraftarları. Asıl hesap sorulması gereken biri varsa, aldığı parayı başarılı kullanan Başakşehir yönetimi ve adam akıllı taktik düzeni kuran Abdullah Avcı değil, paraları çarçur edip tabiri caizse “çöp” transferler yapan eski yönetimlerdir.
Öte yandan, Başakşehir’in finansmanını devletten bulmuş olmasına son derece karşı biriyim. Fakat bu ilk etaptan sonra bu paranın nasıl değerlendirildiğine bakmamak haksızlık geliyor bana. Bugün bir arkadaşımla da tartışırken söyledim, buraya da yazacağım. Devlet projesi olan bir takımın şampiyon olmasındansa, yıllardır ezeli rakibim olarak gördüğüm Galatasaray’ın (Taraftar ve kulüp kültürü en çok yerleşmiş olan takımın) şampiyon olmasını yeğlerim. Tabii arkadaşım karşıt bir fikirde. “Şampiyon olmadan taraftar kültürü oluşmaz” dedi, hiç de haksız bulamadım... Sahne sizin olsun sayın okurlar…
Sadece hatalıların eleştirilmesini isteyen bir spor yazarıyım, Başakşehir’e gelene kadar es geçmememiz gereken olgular yaşadık. Aziz Yıldırım’ı, Demirören’i unutma sevgili okurum. Kendi hırsları, egoları uğruna Cengiz Ünder’leri Başakşehir’e bırakan insanları unutma…