Genç öğretmenin intiharı

Ernest Hemingway, Wirginia Woolf, Vladimir Mayakovski, Cesare Pavese, Primo Levi, Beşir Fuad, Stefan Zweig, Paul Celan, Arthur Koestler, Sylvia Plath, Walter Benjamin… Her biri hayata tutunamayarak, yaşamlarının en verimli çağlarında, insana ayrıksı dokunan eserlerini verirken intihar ettiler.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
13 Şubat 2019 Çarşamba

Şu hayatta tek felsefi sorun ‘intihar’dır demişti Albert Camus.

İnsanın bedeninin direnmesine rağmen aklının galip gelerek sahibini intihara itmesini, içinden çıkılamayacak kadar karmaşık bir sorun olarak görmüştü, Camus.

Ernest Hemingway, Wirginia Woolf, Vladimir Mayakovski, Cesare Pavese, Primo Levi, Beşir Fuad, Stefan Zweig, Paul Celan, Arthur Koestler, Sylvia Plath, Walter Benjamin… Her biri hayata tutunamayarak, yaşamlarının en verimli çağlarında, insana ayrıksı dokunan eserlerini verirken intihar ettiler.

Mutlaka her birinin zihinsel ve ruhsal sorunları vardı, mutlaka her birinin dışardan kalplerine doğru saplanan mızraklar vardı. Muhtemelen her biri bu dünyada yaşamayı zül görüyordu.

Hepsi de kaderlerine itaatsizlik yapıp kendi ölümlerinin kararını verecek kadar acı çekiyorlardı.

Ama yine de hayat yaşamaya değer birçok güzelliği barındırmıyor muydu? Nedendi, sahadan kendi rızası ile çekilme? Nedendi, hayatın gizemlerini didik didik edecek vakti beklemeden, ‘elveda’ demek?

Ama biliyoruz ki, intihar etmeyenler intihar edenleri hiç bir zaman anlayamayacaklardı

↔↔↔

35 yaşında, Anadolu’nun ortasında yaşayan ve yeni bir okula atanmasını bekleyen güzel bir insan, bir eğitim savaşçısı, bir öğretmen intihar etti geçenlerde.

Muhtemelen yanlış eğitim politikalarının yarattığı ‘işsiz öğretmenler ordusu’nun bir neferi olarak sıkışmışlığa ve işsizliğe dayanamayarak kendi ölümünün kararını verdi genç öğretmenimiz.

Türkiye’nin yıllarca çözülemeyen sorunlarından biri, ‘atanamayan öğretmenler’ sorunu.

Halen tam 440 bin öğretmen atanmayı beklerken, gerekli önlemlerin alınmaması durumunda bu rakamın 2020’de tam 1 milyon olması öngörülüyor…

Atanamadığı için kendi hayatına son veren öğretmenlerin sayısı son bir senede 42’ye ulaşmış. Bunların 12’si ise 18-27 yaş aralığında.

Çorum’da intihar eden 32 yaşındaki öğretmenimiz ise geçen hafta gerçekleşen atama listesinde ismini göremeyince, aklı vücudunun direnmesine karşın galip gelerek hayatına son verecekti. Arkadaşları tarafından ‘hayat dolu ve hayvan dostu’ olarak biliniyordu. Uzun zamandır atanma haberini bekliyordu. Son olarak da gelmeyince, ölümcül kararını verecekti. Geriye de sadece üç kelimelik bir not bırakacaktı. “Köpeklerime iyi bakın…”

Kendi hayatını sonlandıracak kadar karanlığa bürünmüş ama köpeklerinin aydınlıkta kalmasını isteyecek ve düşünecek kadar da güzel bir insandı genç öğretmenimiz. Bir yerlerde yapılmış bir yanlışın kurbanı olacaktı. Evet, atanamayan on binlerce öğretmen hayata devam edecek kadar kararlı iken o neden intiharı seçecekti? Hayattan bu kadar umudunu kesmesine ve karanlık tünele girmesine ne neden olmuştu, bilinemiyor tüm intihar eden diğerleri gibi.

Birden yüreğinde karanlık basar ve en sevdiklerini yalnız bırakmak pahasına alır kararını, diğer benzer eylemde bulunanlar gibi. Geriye de, sevdikleri için sadece üç kelime yazar, “Onlar iyi bakın” der.

Ve sonsuza nokta koyar…

↔↔↔

Hayatımız Albert Camus’ye göre ‘Sisifos Söyleni’sinde olduğu gibidir. Sürekli olarak kendi ağırlığımızdan daha büyük bir kayayı sırtlayarak tepeye tırmanmaya çalışır, oraya ulaşınca kaya aşağıya yuvarlanır, biz de inip kayayı sırtlayıp tekrar yukarı çıkmaya çalışırız. Bu eylem, Tanrıların Sisifos’a verdiği anlamsız ama ömür boyu bir cezadır. Bu, hayatın ‘saçması’dır ve insanın elinden hiçbir şey gelmez. Zira, Sigmund Freud’ün dediği gibi, “İnsan yaşamaya mahkum edilmiştir.”

Camus, ömrü boyunca hayatın yaşamaya değip değmediği sorunsalıyla ilgilenmişti.

Ancak son tahlilde intiharı savunmamış, külliyen reddetmişti. Hayatın ağırlığı, hüznü, acısı, kendi deyimiyle ‘absürd’ü – ‘saçma’sı karşısında insanın yüzünü her şeye rağmen hayata çevirmesi ve ‘yarın’ı düşünmek kaygısından uzak ‘bugün’ü yaşaması yönünde düşünmüştü.

“Yarın, hep yarın; oysaki yarın ölümdür” demişti. Kimse ne zaman öleceğini bilmemesine rağmen neden hep yarın kaygısıyla bugüne sırtını çeviriyordu ki?

İçimize karanlık çöktüğünde tek çözüm, ne intihar ne umuttur Camus için.

Tek eylem saçmaya başkaldırıdır ve bunun yardımı ile hayatını en anlamlı bir yönde gerçekleştirmektir. Anı, duyguları, dünyanın zenginliklerini tatmak ve sürekli gezmektir, ana çözüm.

“Evet, evet dünya saçma ama kimseden ve Tanrılardan bir şey beklemeyin. Mühim olan, bu amansız yazgı karşısında bunun farkına varmak, bu yazgıyı hor görmek ve onu dönüştürmeye çalışmaktır” der Camus, başkaldırı eylemine atfen…

Çorum’da intihar eden genç öğretmenimiz karanlık tünele girdi ve bir daha çıkamadı.

Işıklar içinde uyusun.

Bize düşen, duyarsızlık bizi tam teşekküllü bir yapay zekâ haline getirmeden yeni kayıplarımıza karşı gelmenin yollarını aramak olmalı.

‘Kara yazgıyı’ dönüştürmenin yollarını hep birlikte düşünmemiz lazım.

Ateş düştüğü yeri yakıyor ama insanlık da için için yanmaya başlamış vaziyette.

Duyarsızlık had safhada gezinirken kimse de sorumluluk almak istemiyor.

Büyük tehlikenin farkında mısınız?