Yıllardır hem Türkiye’yi hem de dünyayı iş sebebiyle karış karış geziyorum. Nerede olursam olayım, karşımdaki insanların gözündeki saygıyla karışık şüpheyi görebiliyorum. Çünkü ‘akademisyen’ kimliği ile değerlendiriliyorsunuz. Halbuki durum farklı.
Benim tarzımdaki akademisyenlerin çoğu ya devlet ya da özel sektörde ciddi görevlerde bulunmuş, riskler almış, kritik kararlar vermiş, milyarlarca liranın sorumluluğunu almış kişiler. “Çok başarılı olsalardı akademisyen olmazlardı” diyenlere inat, bizler çok parayı değil çok öğrenmeyi tercih ettik. Öğrenip anlatmak dünyanın en keyifli işi. Bu keyfi hiçbir işe ya da maddi büyüklüğe değişmeyiz. Buranın tadını alan bir daha başka iş yapmak istemiyor zaten.
Katıldığım toplantılar ya da yönetim kurullarında yaptığım uyarılara bazen “Hocam bunlar kağıt üzerinde güzel” ya da “Hocam ders anlattınız yine” yorum yapanlar da oluyor. Tebessüm ediyorum. Çünkü bunu söyleyenlerin hiçbirisi aldığımız riskler, yönettiğimiz hacimler veya ‘baskı altındayken doğru karar vermek’ gibi deneyimlerden haberdar değil. Unutmadan söyleyeyim: Bizim gibi insanları “Zengin her zaman haklıdır” diyerek susturmak da mümkün değil. Çünkü kurumların sahibi sonunda millettir. Biz de bu kurumları hissedarları ve çalışanları, nihayetinde Türk Milleti adına uyaran kişiler oluyoruz.
Tecrübeme dayanarak söylüyorum: Firmaları sıkıntıya sokan işler çoğu zaman yönetim kurulu gündemine alınmayan maddelerde gizlidir. Maalesef, en büyüğünden en küçüğüne kadar firmalarda tüketicideki değişim, teknolojik gelişmeler, insan kaynağı seçimleri, yönetim modelleri asla ‘executive’ düzeyde görüşülmez. Ayrıca şirketlerin büyük çoğunluğu on milyon TL cirodayken nasıl yönetiliyorsa, bir milyar TL ciroya ulaşsa da aynı şekilde yönetilir. Patronlar stratejik ve taktik kararları tek başlarına alırlar. CEO ya da genel müdürü de kendisini teyit eden karakterlerden seçerler. Sonra da “İşler neden ters gidiyor, neden personel mutsuz, neden tüketiciye ulaşamıyoruz?” diye arar dururlar.
Genelde bu arayışın sonunda kabahati insan kaynağında bulurlar. Çünkü modelin hatalı olduğunu kabul etmezler. Spor kulüpleri buna en güzel örnektir. Model yanlıştır ama “çok orijinal” diyerek benimsenmiş olduğu için değişemez bir türlü. Ama sürekli teknik direktör ve oyuncu değişir. Ara sıra ortaya çıkan saman alevi gibi başarılar “Bak, haklı çıktık!” dedirtir. Fakat nihai sonuç değişmez. Kurumlar yavaş yavaş geri gitmeye başlar.
“Mücadeleden sakın vazgeçmeyin...”
Bu tip firmaların içinde tecrübeli, kabiliyetli ve basiretli insanlar varsa, bu kişiler mücadeleden hemen vazgeçmezler. Bizim gibiler bu süreçlerden geçmiş ve hâlâ geçmekte olduğumuz için soğukkanlı bir şekilde gerekli yerlerde gerekli müdahaleleri yaparız. Bazen ısrarla tekrarlayarak, bazen zamana bırakarak bazen de doğrudan eleştirerek. Bu eleştirilerin birebir veya özel görüşmelerde yapılması sonuç vermez. Hatta ‘dedikodu’ gibi de değerlendirilebilir. Dikkatli olun. Dolayısıyla itiraz ve uyarıların kayıt altında, gerekiyorsa şahitler huzurunda yapılması önemlidir.
Ancak şunu da unutmayın. Keykavus’un 11. yüzyılda kaleme aldığı ‘Kabusname’de bakın ne diyor? “Toplum içinde verilen nasihat sırta vurulan kırbaç gibidir.” Dolayısıyla yapacağınız uyarıları öğüt verir gibi yapmayın. Hele ki patronlara hiç yapmayın. Önünde sonunda herkesin bir ego sorunu var unutmayın. Benden tavsiye, uyarıları alaycı veya öğretmen tavrıyla değil, net ve sertçe yapın. Hatta gerekiyorsa tartışmanın dozajını yükseltin. Böylelikle sizin ciddiyetiniz ve samimiyetiniz daha rahat anlaşılır.
Yine de böyle anlardan fazla yaratmayın, çabuk sakinleşin ve nezaketi muhafaza edin. Eğer kötü niyet yoksa, herkesin doğru bildiğini savunmaya çalıştığını unutmayın. Tüm ‘mis-en-scene’ patronların doğru karar alması için gerekli tartışma ortamının yaratılmasıdır. Şunu da sakın unutmayın: Önemli olan tartışmanın galibi olmak değil, doğru olanı bulmaktır. Eğer size ait fikir kabul edilmişse, doğrudan sahiplenmeyin. Bırakın başkaları söylesin. Unutmayın, her tartışmanın sadece bir galibi olur. Mağlup olanların ise gönlü kırılır. Bu sebeple zaman içinde onların gönlünü alın. Çünkü herkesin fikrine ihtiyaç var. Bunu unutmayın. Nefsiniz aklınıza hükmetmesin. Etrafınızda, başarılarınız dolayısıyla gruplar oluşmasına müsaade etmeyin. Böyle bir gruplaşma tarafsızlığınızı bozar ve firmaya zarar getirir. Sosyal Ortamlarda patronlar, yöneticiler ve personel ile fazla bulunmayın. Her zaman bir kol mesafesinde, saygı ve sevgi çerçevesinde ilişkilerinizi yürütün. Unutmayın ki, eğlenceli olduğunuz için değil, doğru kararlar verdiğiniz için saygı görürsünüz. Bir de üzerine sizi seviyorlarsa ne ala. Bunun da kıymetini bilin.