Domates – biber – patlıcan

Dr. Elif ULUĞ Köşe Yazısı
20 Şubat 2019 Çarşamba

Milletçe yiyip içmeyi severiz. Televizyonda sabahtan yatana kadar hangi saatte televizyonumuzu açarsak açalım bir yemek programına, programda konuşan kadın olsun erkek olsun aşçılara ya da yemek masalarında ne kadar usta, ne kadar acemi olduğunu kavgalı bir ortamda birbirlerine bağıran insanlara rastlayabilirsiniz. Dolayısıyla genci yaşlısı herkes yemek yapıyor, tarif veriyor, deniyor, yanılıyor, yiyor, beğeniyor, beğenmiyor… Say say bitiremiyorum, çünkü hayatımız eşittir yemek. Yemeğe bu kadar çok önem veren bir toplumun gündeminin baş sırasında domates, biber, patlıcan fiyatı var. Dışarıdan kültürümüze yabancı biri şimdilerde bizim için ne düşünüyor bilemiyorum ama Osmanlı dedelerimiz hakkında 1554’ten 1562’ye kadar İstanbul’da Avusturya Sefirliği yapan Busbecg, yazdığı mektuplarda bu konuya şu şekilde değinmektedir; “Türkler obur değildir. Gayet az yerler. Sofra zevkine pek az düşkündürler. Bir parça ekmekle beraber tuz, soğan ve yoğurt bulurlarsa yemek için başka şey aramazlar… Türklerin yiyecek içecek masrafları o kadar azdır ki bizde bir adamın bir günlük yiyecek masrafının bir Türk’ün on günlük geçinme masrafına bedel olduğunu rahatça söyleyebilirim.” Yani genelleştirmek zor tabii ama biz Türkler soğanın kilosunu bile 10 liraya yemeğe başlayınca sinirlenebiliriz. Özellikle son dönemde sebze meyve fiyatları üzerinde yaşanan spekülatif fiyat artışları karşısında vatandaşların mağdur olmaması amacıyla hükümet politikası olarak tanzim satış uygulaması gündeme geldi ve örneğin Bursa’da ilk etapta üç noktada başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizzat ciddi anlamda takip ettiği ve yönlendirdiği sebze-meyve alış satış fiyatlarının neredeyse yarı yarıya inmiş olduğunu görüyoruz. Bu da yetmezmiş gibi TÜİK verilerine göre aylık olarak en yüksek fiyat artışı gözlenen ürünlerin başında yüzde 87,87’lik bir yükselişle çarliston biber vardı ve patlıcanın aylık fiyatı yüzde 80,94, ıspanağın yüzde 67,63, sivri biberin yüzde 63,84 yükseldi. İnternet üzerinde de satışların başladığı bugünlerde bu fahiş artışların önüne bir nebze olsun geçilebileceği düşünülebilir. Bu artışın nedenleri ekonomistlerin işidir. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve mesela Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ve tüm ilgili bakanların bizzat gündelik ajandalarının en başında izledikleri ve denetledikleri tüm bu uygulamalar değiştirmeye, düzenlemeye çalıştıkları tüm aksaklıklar Osmanlı İmparatorluğu’nda da çağlar boyunca karşımıza çıkan ve yine çağlar boyunca devletin en üst yöneticileri tarafından denetlenen, düzenlenmeye, düzeltilmeye çalışılan ciddi konular arasındaydı. Osmanlı İmparatorluğu’nda ‘narh sistemi’ vardı. Malların fiyat düzeyi devlet tarafından belirlenir ve bunun üzerinde bir fiyatlamaya izin verilmezdi. Ve bu ‘narh sistemi’ Padişahlar, sadrazamlar, devlet görevlileri tarafından denetlenirdi. Mesela, Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra Unkapanı, Yemiş İskelesi Çardağı, Sebzehane Divanı ve Salhane’ye giderek, narh uygulamalarını denetlemiştir. Ömer Lütfi Barkan’a göre 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nda her türlü eşya ve gıda maddelerinin ve hizmetlerinin fiyatlarının, önemli bir devlet işi olarak, en büyük resmi makamlar tarafından düzenlendiğini belirtmektedir. Yine Barkan’a göre, sadrazamların en önemli görevlerinden biri olan narh fiyatlarının kontrolünde yapacakları herhangi bir ihmal kendilerinin azline ya da mahvolmalarına neden olurdu. Ancak unutulmamalıdır ki narh uygulamaları genel olarak darlık, kıtlık, tağşiş ve bunalım gibi olağanüstü durumlarda yoğun olarak görülmüştür. Sisteme uygun hareket etmeyen esnafaysa falaka ya da kulağından dükkânı önünde asılma, kalebent edilmek, nefy edilmek yani sürgüne gönderilmek gibi çeşitli cezalar vermekten kaçınılmamıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Klasik Dönemi’nde ulaşımın, üretim olanaklarının kısıtlılığı, devamlılığın doğal afetler ya da savaş gibi etkenlerle baltalanabileceği göz önünde tutularak tekelci eğilimleri önlemek, mal arzını yüksek seviyede tutabilmek, zenginin fakiri sömürmesini önlemek için narh sistemiyle tüccarın tekelci eğilimler oluşturması; esnafın yüksek karlar elde etmesi engellenmiştir. Ama bir taraftan da zenginleşmiş bir ‘sınıf’ oluşumu engellenmiştir. Osmanlı’yı altı yüzyıl boyunca aynı aile yönetir; öyle Batı’daki gibi bir ‘burjuvazi’ oluşmasına izin verilmez, verilemez. Klasik dönemden 20. yüzyılın başına dek Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yaşayan halkın gündelik dünyasında yer alan ‘narh sistemi’ bugünün dünyasının ekonomik düzenlemelerine uyarlandığında yaşayamaz gibi görünse de ‘zihniyeti yıkmak’ atomu parçalamaktan zor görünüyor.