Emeğe saygı duyan, değer veren bir neslin bireylerindenim ben... Sunumlarda not tutmak yerine kolay olduğu için fotoğraf çekmediğim; sunum sonunda emek harcanarak düzenlenmiş slaytların mail atılmasını istemediğim ve garipsediğim için...
Kendi değerini başkasının ayağını kaydırarak bulmaya çalışanları sessizce izleyenim ben... Yapmayan, yapanı acımasızca eleştiriyorsa, kendi yapamadığı içindir. Yanlış bile olsa ‘yapan’, hiç hareket etmeyenden adımlarca öndedir. Hareket etmeyenin yapabileceği ise görülebilmek için hareket edeni eleştirmektir. Ta ki kendi kalkıp yapana kadar... O zamana kadar sabırlı olmayı seçenim ben...
Hâlâ insanlık değerlerinin yaşandığı bir ülkede yaşıyor olmaktan mutluyum. Köpeğimi gezdirirken düştüğümde ilk yanıma koşan 10 yaşındaki çocuk, arabasını durdurup inen bir beyefendi ve köpeğime ben hastaneden dönene kadar ofisinde bakmakla kalmayıp iyi olduğunu göstermek için video atan bir hanımefendi ile aynı havayı soluduğum için...
Üretmenin, yaratıcı ve faydalı olmanın sadece yaptığın işle olmayacağını artık anladım... Etrafımda çalışmadığı halde etrafı güzelleştiren, eken/biçen/ bahçesini düzenleyen, çocuklarıyla daha çok vakit geçirerek gelişimlerine katkıda bulunan, evlerinde besledikleri hayvanlara can veren, sevgiyle yemek pişirerek sofralarına güzellik ve bereket katan, yaşlı ebeveynlerinin maddi, manevi, fiziksel bakımlarına yardımcı olan, ihtiyaç sahibi olanların ihtiyaçlarını örgütlenerek toplayıp yerine ulaştıran insanların varlığını görebildiğim için...
Sevdiklerine emek harcayanlardan, onlara sadık olanlardanım. Sağlık sorunu olduğunda daha hastane kapısında yerini ve durumunu belirten, çocuğu daha ameliyatın etkisinden uyanmamış annelerin paylaştıkları resimleri hayretle izleyenim ben. Belki de böyle durumlarda gerçekten yanımda olmasını istediklerim zaten yanımda olduğu için... Dostluk için emek verilmesi gerektiğini bildiğim için... Bir tek gerçek ve yanında olan dostun, sosyal medyadaki milyonlarca iyi niyet mesajından daha değerli olduğunu bildiğim için...
50 yaş döneminin insan hayatına değişimler getirdiğini deneyimliyorum... Önceliklerinin değiştiği, dileklerin daha çok sağlık ve huzur olduğu, anlamsız çekişmelerin ve mukayeselerin yerini anlayış ve olgunluğun aldığı, sevdiklerinin bu dünyadan göçünü gördükçe her anın değerinin anlaşıldığı, eşya/insan ve düşüncede sadeleştiğin, daha özgürce yaşadığın, anlamsız isteklerinin olmadığı bir dönem...
Hâlâ utanıp, yüzü kızaranlardanım ben... Kendini ortaya koyuş şeklinden, başkalarından isteme şeklinden, verme şeklinden, iletişim kurma şeklinden utandığım kişiler ve durumlarla karşılaşıyorum sosyal medyada.
Hiç bir zaman yalnız olmadığımızı biliyorum... Her zaman bizi gözleyen, tam olması gereken yerde olan, yardım gerektiğinde gönderen, yardım etmemiz gerekene bizi yönlendiren bir büyük gücün varlığını görebiliyorum.
Çocuklarımız büyüdükçe onlarla kurulan iletişimimiz beni memnun ediyor... Hayatımda önceliği hiç değişmeyecek olan evladım... Ondan hiç vazgeçmeden, onu özgür bırakabilmeyi öğretti bana...
En güzel ‘an’ı deneyimlemeyi bana öğreten bir köpeğim var benim... Onunla çıktığımız yürüyüşler ve bulunduğumuz yeşil alanlar sayesinde zihnim, ruhum ve bedenim her gün nefes alıyor. Yorgun olsam bile dönüş yolunda canlandığımı hissediyorum. O süreçte ondan başka bir şey düşünemiyorum ve bu bana çok iyi geliyor. Herkese hayatlarının bir döneminde bir hayvan beslemelerini öneriyorum.
Yazmayı seviyorum... Hepimize bahşedilen yetenekler var. Onları bulup yaptığımız sürece hayat yolumuz daha kolay akıyor. Yazmak benim için önce kendimle kurduğum bir diyalogla başlıyor. Sözcükler öncelikle zihnimde beliriyor. Başlangıç noktası orası. O an oturup başlayanı kaleme alırsam yazı akıyor. Eğer almayıp sonra yazarım dersem konuyu bile hatırlamayabiliyorum.
Başını koyacağın bir dam, örtüneceğin yeterince kıyafet, buzdolabında yiyecek, sağlığın, etrafında sevdiğin ve sevildiğini hissettiğin bir kaç kişi gerçek ihtiyaçlarımız. Bunlar varsa gerisi çok önemli değil...