“Uçurumdan yuvarlandım, üzerimden tır geçti, boksörün biri beni eşek sudan gelinceye kadar dövdü, Çin işkencesine maruz kaldım. Hiç tanımadığım adamlar beni kaçırıp etlerimi lime lime etti. Birileri saçlarımı koparırken diğerleri tırnaklarımı tek tek söktü. Üzerime koca bir dağ devrildi, yük treni raydan çıkıp son hızla yüzüme çarptı ve kocaman bir gök taşı kafama düşüp beni yakıp kül etti. Ya aslında ben aldatıldım.
“Uçurumdan yuvarlandım, üzerimden tır geçti, boksörün biri beni eşek sudan gelinceye kadar dövdü, Çin işkencesine maruz kaldım. Hiç tanımadığım adamlar beni kaçırıp etlerimi lime lime etti. Birileri saçlarımı koparırken diğerleri tırnaklarımı tek tek söktü. Üzerime koca bir dağ devrildi, yük treni raydan çıkıp son hızla yüzüme çarptı ve kocaman bir gök taşı kafama düşüp beni yakıp kül etti.
Ya aslında ben aldatıldım.
Hem de hunharca ve senelerce. Onu öldürmenin eşiğinden döndüm. Gözüm öyle dönmüştü ki, her şeye ve herkese rağmen kurtulmak istedim ondan. Kendimi ondan kurtarmanın tek yoluydu yok etmek. Tanıdığım bazı kadınlar, yaşadığım şeyin çağın virüsü gibi bir şey olduğuna inanıp susmamı tembihledi. Onlar da öyle yapıyordu. Kimileri ise talihimin kötü olduğuna kanaat getirdi. Fakat kimse çıkıp da temeli en baştan yanlış atılan derme çatma hayatlara sığınıyoruz halimiz böyle perişanlık demedi.
‘Ben aldatılacak kadın mıydım?’ sorusu artık vücudumun bir parçası gibi üzerime yapıştı. Aynı soru bir müddet sonra ‘Ben aldanacak kadın mıydım?’ diye beynimde yankılansa da, sokakta alnıma çalınmış kara bir leke gibi sanki her geçen yüzümü okuyordu. Gariptir, yaşadıklarım için bir tek kendimi suçlamıyordum ama inandığım herkese lanet okuyordum. Öyle ki, biri dönüp adres sorsa, onu bile suçlamak istiyordum. Senin yüzünden! Belki de sen adres sormasan olmayacaktı tüm bunlar. Haliyle pembe hayallerim mora dönmüş, dişi kuş olamadan yuvam kentsel dönüşüme uğramıştı. Adım Esra. Yeni boşandım. Yok kocamı başka bir kadınla basmadım. Öyle bildiğiniz anlamda aldatılmak değil benimkisi. 45 yıl boyunca yaşanan her şey benim bizzat kendimi aldatmamdan ibaret. Başka biriyle olarak falan değil. Ben düpedüz kendimi gerçeklerden kaçırarak aldattım. Kendime hiç şans vermedim.”
Esra, benim hayali karakterlerimden biri. Henüz hayata geçmemiş romanın bir parçası deyin yahut zaman zaman yazdığım kısa hikâyelerin bir yerinde olsun fark etmez. Fakat her nereye aitse, sesi o kadar gür ki, hikâyeden önce belirdi. Kadın ve erkek arasındaki aldatmasının çok ötesinde bir dram yaşıyor. Hayat boyu inandığı her şey yıkılmış, sarsılmış. Elbette ona bir şey olmuş. Aslında muhtemelen o yaşa kadar da çok şey olmuştur ama artık sonuncusu onu devirebilmiştir. O yüzden sesi çok yüksek çıkıyor. Kendini duyabilmek istiyor. Çünkü meselesi en başa kadar uzanıyor. Fakat yüzeysel bir zeminde tırmalamıyor. Sahiden çok gürültülü bir düşüş bu. Ve aynı zamanda bu çağın kendisi oluyor Esra... Kadın, erkek fark etmeksizin kaçındıkları her şeyle beraber kendilerini derinden aldatan insanlara anlatacak sağlam bir hikâyesi var…
O vesile aldatmak ve aldatılmak bu yüzyılda, kadın erkek düzleminde kalamayacak kadar derinlikli bir konu. Cinsiyet ayrımı ya da ahlaki bakış sadece illüzyon yaratıyor.
Dünya edebiyatı ise önceki yüzyılda kadının aldatmasını trajedi olarak kabul ettiği için Tolstoy’dan Anna Karenina, Gustave Flaubert’in kaleminden ise Madam Bovary gibi müthiş roman karakterlerine sahibiz. Dişi kuş olan kadın, kutsal yuvasını kirletip anneliği hiçe saydığından haliyle olaylar trajik hale geliyordu. Yani kadının içsel çelişkilerinin iç yüzüne gitmek yerine yaşadığı hezeyanlar vurgulanıyordu. Tarihi biraz daha yakına çektikçe ‘Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği’ romanındaki Tomas, kız arkadaşını aldatmadan yapamaz ama ne hikmetse biz aldatan erkeğin trajedisi yerine, ikinci plana atılan yan kadının dramını okuruz.
Televizyonlarda izlediğiniz saray entrikalarında bile padişahın düzenini sorgulamak bir yana kadınların birbirlerine çektirdiği işkenceler konu olur.
Ve her seferinde aldatmak ve aldatılmak meselesiyle sadece yüzleşmek durumu vahimleştirir aslında. Olayın kendisine bakan olmaz.
Birçok insan ise aldatmaya idare ederek iştirak eder. Hayatı, kendini, sevgilisini, kocasını, karısını idare eder. Ve bunun orta yol olduğuna çoktan ikna olmuştur. Oysa idare etmek ne bir orta yoldur, ne de bir yöntem. Nihilizm, varoluş, deizm, egoizm, hatta idealizm gibi felsefi bir meseledir. Aldanmış olan ise uyumaya devam eden biricik kendimiz oluyoruz.