İskandinavya’da intihar oranı yüksek mi?

David OJALVO Köşe Yazısı
27 Şubat 2019 Çarşamba

Bir önceki köşesinde başyazarımız İvo Molinas, atanamadığı için intihar eden genç öğretmenin ardından bir yazı kaleme aldı. Önümüzde haftalarda değinmeyi planladığım bir konuydu intihar. Medyanın haber değeri verdiği, gündelik hayatta -maalesef- karşımıza çıkan, üzerinde pek konuşulması seçilmeyen bir gerçektir bu. Benim açımdan önemli bir boyutu da, kuzey coğrafyasında yaşadığımdan intiharın sohbetlerde ek bir çağrışım yaratması. Öğrencilik zamanlarımdan beri duyarım bu spekülatif önermeyi: “İskandinav ülkelerinde kış aylarında günün büyük çoğunluğu karanlık geçtiğinden insanların depresyona girme ve intihar etme oranları yüksektir.”

Bilimsel kaynaklar, ülkelerdeki intihar oranlarını saptamak ve karşılaştırmakta öncelikle kayıtların doğru tutulması gerektiğini vurguluyor. Bir ölüm, intihar olayını değerlendirirken bazı vakalara kaza, zehirlenme veya cinayet şüphesi gibi tanılar konulabiliyor. Böyle olunca da, dünya genelinde standardize kayıtların tutulmasındaki eskiliklerin üzerine değerlendirme yapmak da zorlaşıyor.

***

Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) verilerine göre dünyamızda her yıl 20 milyon intihar girişimi yaşanıyor ve 800 bin kişi bu nedenle hayatını kaybediyor. Ne yazık ki bugün 15-24 yaş arası nüfusun en sık ölüm sebebi intihar ve bu yaş grubundaki tüm ölüm vakalarının üçte birini oluşturuyor. İstatistik 25-44 yaş arasındaki erkekler için aynı şekilde geçerli. 25-44 yaş arasındaki kadınlarda ise intihar, kanser vakalarından sonra ikinci sırayı almakta. Bu veriler, genel toplum sağlığı açısından konunun ne kadar hassas olduğunu kanıtlıyor. İntihar teşebbüsü gerçekleştirenlerin üçte biri gerçekten ölmek istediğini belirtiyor. Bu teşebbüs içinde bir yardım çığlığını barındırıyor.

Kimlerin intihar edebileceği üzerine, hastalar bazında psikiyatri hekimleri bile doğrulukla saptama yapamamakta. Kabul edilmiş bazı risk faktörleri ve koruyucu faktörler var. Erkeklerde, 70 yaş üstündekilerde, boşanmış ve dul bireylerde, yalnız yaşayanlarda, işsizlerde, göçmenlerde, suç işlemiş bireylerde, eşcinsel bireylerde, psikiyatrik rahatsızlığı olanlarda, daha önceden intihar girişimi olanlarda ve kronik hastalıkların varlığında risk artmakta. Aile hayatı ve çocuk sahibi olmanın, dini inançların, yardım talep etmenin koruyucu katkısı var.

***

DSÖ basın çalışanlarının intihar vakalarını haber yapmalarında dikkat edilmesi gerekenler üzerine bir kılavuz yayınladı. Bazı öneriler şu şekilde:

- Toplumu intihar konusunda her zaman bilinçlendirin.

- İntiharı bir sansasyon veya çözümün doğal parçası gibi sunmayın.

- Ünlü bireylerin intiharını haberleştirirken fazladan özen gösterin.

- Kullanılan intihar tekniğini detaylı anlatmaktan kaçının.

- Fotoğraf, video kullanmakta çok hassas davranın, veda mektubunu yayımlamayın.

- Ölümle sonuçlanan girişimleri “başarılı” olarak nitelendirmeyin.

- Yardım alınabilecek kuruluşlar hakkında bilgi verin.

***

Gelelim başlıktaki soruya. DSÖ’nün 2016 verilene göre intihar oranlarının en yüksek olduğu üç ülke Guyana, Lesoto ve Rusya. Finlandiya 32., Norveç 40., İsveç 51., Danimarka 89., Türkiye 116. sırada. Birçok çalışmaya göre İskandinav ülkelerinde genel yaşam memnuniyeti de intihar oranları da yüksek. Çelişkiyi yadsıyamayız. Yayınlanan mutluluk indekslerinin tüketime dayalı dünyamızda bir reklam aracına dönüşüyor gibi. Yaşam standartlarının yükselmesi intihar oranını azaltmıyorsa, cevabı başka yerde aramak gerek. Konu, sadece psikiyatristlerin sırtına yüklemeyecek denli geniş ve ağır da. İntihar, bir sonuçtur. Nedenler hep tartışılır. Çözümler her neredeyse, herkes ona ortak olamıyor. Başarının bireylere indirgendiği, toplumsal sistemlerin çözüldüğü, kutuplaşan bir dünyanın ortasındayız.