Geçtiğimiz hafta NETFLIX’te çok ilginç bir filme denk geldim: ‘Şampiyon Danimarka’.
1992 yılında bu küçük ancak etkili Avrupa ülkesinin, Yugoslavya’da patlak veren iç savaş neticesinde Yugoslavya yerine grupları ikinci bitirerek şampiyonaya davet edilmesini ve nihayetinde Avrupa şampiyonu olmasını konu ediyor.
“Futbol mucizelerini sayın” denilse herhalde tüm otoriteler ilk beş içerisine Danimarka’nın 1992 başarısını dahil edecektir…
Film, mucizenin mimarı olarak teknik direktör Richard Moller Nielsen’e odaklanıyor. Nielsen, grup maçları başlarken görevi milli takımda yardımcılığını yaptığı Sepp Piontek’ten devralıyor. Ancak kendisine güvenilmiyor. Güvenmeyenlerin en başında Danimarka Futbol Federasyonu yöneticileri var. Görevin kendisine tebliğ edildiğinin ertesi günü “Bir yabancıyla anlaşmaya karar verdik” denilerek evine geri gönderiliyor. Daha sonra grup maçlarının başlamasına sayılı günler kala kimseyle anlaşmaya varamayan federasyon basına Nielsen ile anlaşıldığını açıklıyor. Nielsen bile bunu televizyondan öğreniyor.
Bu güvensizlik ortamında işine başlayan bu futbol dehasına, ne içe dönük olan karakteri ne de milli takımın yıldız oyuncuları yardımcı olmuyor.
Hatta takımın en iyi dört oyuncusu olan Jan Bartram, Michael Laudrup, Brian Laudrup ile Jan Molby kendisine duydukları güvensizliği, bir seviye öteye götürüyor ve teknik direktörlerinin pozisyonu sabote etmeye çalışıyorlar. Öyle ki grup eleme maçlarında hiçbiri Nielsen’in taktiklerini uygulamıyor, diğer futbolcuların yanında hocalarını sürekli kötülüyor ve basına sürekli Nielsen’i yeren demeçler veriyorlar.
Bu şekilde taraftarın da büyük bir kısmının güvenini kaybeden Nielsen, aslında en büyük mucizeyi bu atmosferde grup maçlarında yapıyor. Ruhu olmayan bir takımla altı galibiyet, bir beraberlik ve bir mağlubiyet alarak Yugoslavya’nın bir puan altında turnuvayı tamamlıyor.
Michael Laudrup, elenmeyi fırsat bilerek Nielsen’e olan güvensizliğini tekrar kamuoyu ile paylaşıp milli takımdan ayrıldığını beyan ediyor. Hemen ardından kardeşi Brian da benzer bir açıklama yapıyor.
Danimarka Milli Takımı bu gerginliklerle yaz tatiline çıkıyor. Euro 1992 başlamadan iki hafta önce UEFA, Yugoslavya’da başlayan iç savaş sebebiyle ülkenin turnuvada mücadele edemeyeceğini açıklıyor. Yugoslav takımı kamp yaptığı İsveç’ten apar topar ayrılıyor. Yerine milli takımında büyük karışıklıklar olan küçük ülke Danimarka davet ediliyor.
Hepimizin bildiği “futbolcular plajdan geldi” efsanesi vardır… Bunun dahası da varmış… Biletlerini rezerve ettikleri tatile gidemediği için eşiyle kavga gürültü kampa geleni bile olmuş.
Tam bu noktada Nielsen’in mütevazılığine ve futbol dehasına tekrar tanık oluyoruz. Kendisine tüm yapılanları sineye çekerek Brian Laudrup’a telefon açıyor ve kendisini kampa davet ediyor. Laudrup da yaptıklarından pişman oluyor ve kendisine uzatılan barış dalını içtenlikle tutuyor. İşte bu hareket tüm turnuvanın kaderini değiştiriyor.
Yeterince spoiler verdiğimi düşünüyorum… Siz iyisi mi filmi izleyin. Takım ruhunun nasıl oluştuğuna, başarının asla tesadüf olmadığına ve insanın kendi mucizesini yaratabildiğine tarihi çerçevede tanık olacaksınız.