İlişki denince zihinlerde öyle bir yere isabet ediyor ki, kadın ve erkek arasında geçen bir mesele sanıyoruz konuyu. Öyle alıştık ki kalıplara girmeye, birbirimizi şablonlar üzerinden tanımlamaya hiç doyamıyoruz. Tamamlama-tamamlanma konusunu bile anlamış değiliz. Seçimlerimizin sorumluluğunu alıp onlara saygı duyamıyoruz. Ve en nitelikli kurbanlara dönüşüyoruz. Onlarca kişisel/ruhsal gelişim kitapları okuyup türlü türlü bahanelerle zaman kaybediyoruz. Öküz gibi korkuyoruz. En acıklısı, kendimiz gibi olmaktan sakınıyoruz. Derin özgüvensizlikler çukurlarında boğuluyoruz. Kendi cehennemimizde yanıyoruz dostlar, benden söylemesi…
Bir de ilginç bir vazgeçiş tiyatrosu yapıyoruz ki Allah affetsin, asıl o zaman acınacak halde oluyoruz. Sırf kendi dünyamızın merdivenlerinden inmemek için utanç verici tavırlar takınıyoruz. Zaten kendisi böyle çıktı, çünkü öyle yaptı ya da böyle olabildi gibi küçümsemelerle karşı tarafı değersizleştirmek üzerine yalandan bir dünya düzeni kuruyoruz. Yazık. Hakikaten yazık çünkü böyle biten ilişkilerden ne kimse bir şey öğrenmiştir, ne de mesaj anlaşılmıştır. Bunu illa kadın erkek arasındaki ilişkiyle sınırlamayın, arkadaşlıklar ya da iş ilişkileri için de geçerli bu durum. İnsan geride bıraktığının da çok değerli olduğu fikriyle yaşamayı henüz beceremiyor. “Ya öyle olmasa ben bırakır mıydım” kalıbının altına sığınmak daha konforlu ve hiç sarsıcı değil.
Yine de ben, size bu yazı vesilesiyle ilişkiler şöyle olmalı, böyle yaşanmalı yahut şu şekil bitmeli ahkâmını kesecek değilim. Bu anlamda kendi içime bile sığdıramadığım neler var neler…
Fakat ilişkiyi kısıtlı yerlerde aramaktan yana olmadığımı söyleyeceğim. En basit haliyle örneğin; yemeğimi kendim yaparken sebzeyi ben seçiyorsam, hem sebzeyle hem de onu satanla bir ilişki içine girmiş oluyorum. Konu yemek ise sadece hazır bir şeyi alıp yemek değil, onun mümkünse her aşamasına kadar içinde olabilmek bu ilişkiyi doyurucu hale getiriyor. Böylece yemek ve beslenmek ile kurduğum ilişkiyi de ucundan tutmamış oluyorum.
Hayatı elbette birileri üzerinden sipariş edebiliriz. Garson getirir, şef pişirir, şoför sizi bir yerlere götürür. Ama bunları hiç değilse arada kendiniz yapmıyorsanız, hayatla sipariş üzerine kurduğunuz ilişkide sözünüz sadece paranıza geçer. Hayata değil.
İlişki çapımı esnetmek istiyorum derseniz, bir zahmet her ne istiyorsanız kollarınızı sıvamanız gerekiyor. Fakat o kadar ilişkisiz memelileriz ki; iki-üç kişi etrafımızda dönünce kendimizi ilişki gurusu sanıyoruz. Daha fenası kendi duygularımızla ne yapacağımızı bilemediğimizden ezberlere sığınıyoruz. Sonuçta beklentilerimiz karşılanmadığında ve biz tüh bunu da beceremedik diye kıvrandığımızda, tutunmaya çalıştığımız her türden ilişki sinirimizi bozuyor.
Hayatla kuramadığımız ilişkinin suni versiyonlarını başkaları üzerinden kurmaya çalışıyoruz. Tabii ki bu kısır döngüden başka bir şey olmuyor. Çünkü hiç kimse bunu sana veremeyecek, hiç kimse istediğin gibi olamayacak ve hiç kimse seni istediğin kadar mutlu edemeyecek. Karamsar bir tablo çizdiğimden değil, bu ilişkiyi hayatla başlatmadığın sürece bir başkasına bağımlı sayılacaksın ve o bağımlılık da sana bir hayır getirmeyecek.
Hiçbir arkadaş ya da sevgili, doğa ile olan ilişkin kadar sana kucağını açamaz, seni düşündüğün kadar sevemez ve sana kendini açamaz. Oysa hayatla kurduğun ilişkide, yaptığın her şeyin içinde olarak kendini hayata dahil edersin. Hayattan sakınmazsın. Bir de üstüne kendini hayatla paylaşırsın. Deneyimlerini belki kuruyemişçiye anlatırken, ne bileyim gittiğin yerleri manava söylerken bir bakmışsın tuhaf beklentilerin de kendiliğinden buhar olup gitmiş. Manavın sana söylediği o cümle aslında hayatında cevabını aradığın sorunun ta kendisine dönmüş. Yaşam hangi sözü, kimin üzerinden sana nasıl söylettiğini bilemezsin. Ama bunların sonucunda onun içinde kalırsın. Hayat sana muhtaç değil ama onunla akarsan seni gitmek istediğin yere zevkle taşır. Kendi içinden geçire geçire seni okşar. Birbirimize çok uzaklaştığımız hatta yabanileştiğimiz şu günlerde tüm beklentileri birbirimize projekte etmek doğru gelmiyor. O zaman çok öfkeli insanlar oluyoruz. Sokakta birbirimize kızıyoruz ya da tanıdıklarımıza öfkeleniyoruz. Nihayetinde insan denen varlık arıza veriyor ve bu seni mutsuz adreslere sürüklüyor. Anlayışını insana, beklentini bizzat hayatın kendisiyle paylaştığında ilişkilerin hayatını çevreleyecek.